BİLKENT Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi ve Onursal Yargıtay Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk, "Anayasa Mahkemelerinin Varoluş Nedeni" (13.03.09) başlıklı yazımla ilgili olarak bir eleştirel yazı gönderdi.
Bu uyarı yazısı sadece beni ilgilendirmediği için, biraz gecikerek de olsa, yayınlamayı yararlı gördüm:
* * *
"Sayın İnce, bildiğiniz gibi hukukun bir iç dili vardır; kavramlar çok önemlidir. Bugünkü yazınızda yüksek mahkeme kavramını Anayasa Mahkemesi ile özdeş sanmışsınız. Birçokları gibi. Değil. Bunlar teknik hukuk kavramlarıdır. Yüksek mahkeme sistemini benimseyen ülkelerde tek bir yüksek mahkeme vardır: Anayasa yargısını, adli yargı ve idari yargıyı birlikte yürütür. İstinaf yetkisi vardır. Önüne yılda 50 ila 200 kadar dava gelir. Genelde ilke kararıyla uğraşır ve hukukun temel ilkelerini öne çıkararak yaşama geçirir. Hukuku yönlendirir. Bir başyargıcı ve 8 ile 12 arasında değişen yüksek yargıçları bulunur. Anglosakson ülkelerinde böyledir. Amerika, Kanada, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti gibi. Bu ülkelerde hukukun üstünlüğü ilkesi geçerlidir. Hukuk devleti değil. Çünkü devletin hukuk dışında olduğu düşünülmez bile.
Kara Avrupası sistemine gelince, anayasa yargısı, adli yargı ve idari yargı görevleri birbirinden ayrılmıştır. Almanya, Fransa, İtalya, İspanya, Rusya gibi. Anayasa mahkemesi, yargıtay ve danıştay eşit düzeydedir. Birbirlerinden bağımsızdırlar ve her biri kendi alanından hüküm kurar.
1961 ve 1982 anayasalarına göre yüksek mahkemedirler. Bu sonuncusu yanlış. Yurt dışına gider ve bu ayrımı belirtmezseniz, sizin sistemi yüksek mahkeme sistemi sanırlar. Ama bunlardan birinin yapısını ve üye sayısını anlatır, gelen dosyaların miktarını da söylerseniz, sizin yüksek mahkeme sistemi ile kara Avrupası sistemini bilmediğiniz açığa çıkar. Anayasa kavramı yanlış kullanılmıştır. 1961 anayasası sırasında anayasal sıralamada hukukun bütün temel kavramlarını gözeterek hukukun özünü uygulayan yargıtayın öne alınması isteği, komisyon başkanı Muammer Aksoy tarafından ’Bunlar eşit düzeyde yargı organları, sırayı bozmaya gerek yok, yeni baştan kaleme almak zorunda kalmayalım’ diye gerek görülmemiştir. İşin ilginç yanı, Yargıtay (Bozma Mahkemesi : Cour de Cassasion), Danıştay (Conseil d’Etat) kurum olarak yüksek mahkeme sisteminde yoktur. Ama kavram olarak vardır. Kimileri bunları kurum olarak yok olduğundan başka mahkemelerle karıştırıyor ve öyle çeviriyor. Sözgelimi istinaf mahkemeleriyle. 1982 Anayasası da karıştırmıştır. Esenlik dilekleriyle."
* * *
Prof. Dr. Sami Selçuk’a şöyle cevap verdim: "Sayın Selçuk, ilginize çok teşekkür ederim. Hukuk birden ayrılmış bir edebiyatçı olarak benden bu kadar. Ama hukukçuların kuvvetler ayrılığı konusunda yaptıkları açıklamalar bana yeterli görünmediği için bu yazıyı göze aldım. Saygılarımla."
Uyarı alan yazımı, yasama (TBMM) ve yürütme (hükümet) erklerinin eylem ve işlerinin yargı erki tarafından denetlenemeyeceği iddialarını çürütmek için kaleme almıştım. Yasama ve yürütme, yargıyı denetleyemiyor ama yargı, yasama ve yürütmeyi denetliyor. Bu ne demek? Hukukçular sorunu saptırmadan bu ilişkiyi açıklamak zorundadır.
NOT: Yazılarımı ay sonuna kadar yurtdışından göndereceğim. Bir aksama olursa şimdiden özür dilerim.