“Sayın Başbakan geçtiğimiz günlerde, ‘Türkiye’de sömürü var’ diyerek, alışık olmadığımız bir çıkış yaptı. Bir başbakanın, ‘Türkiye’de sömürü var’ demesi çok önemlidir. Sendikal hareket olarak bu sözü çok önemsiyoruz.
Sömürü güçlü ile güçsüzün, çalışan ile çalıştıranın, üretim aracı sahibi olanla olmayanın var olduğu binlerce yıldır gündemde olan bir olgudur. İnsanoğlu, bugün yaşadığımız dünyada da sömürüyü ortadan kaldıramamıştır. Adı ve yönetim biçimi sosyalist olan ülkelerde bile yönetenlerle yönetilenler arasında büyük farklılıklar yaşanmış, sistem değişince bu durum bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır. Bugün dünyaya hâkim olan kapitalist sistemde, yani emek ile sermayenin var olduğu düzende, sömürünün katmerlisi vardır. Bunun nedeni, piyasa ekonomisinin denetimsiz kalmasıdır. Bu durum, ortaya yaşanması zor bir dünya çıkarmıştır. Son ekonomik kriz de göstermiştir ki, üretim dışı kazançlar ekonominin dengelerini altüst etmektedir. Krizin başladığı gelişmiş ülkelerde ciddi bir tahribat yaşanırken, bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin zararı katbekat fazla olmuştur. Krizle birlikte, üretimimizin ve istihdamın önemli bir bölümünü oluşturan küçük ve orta boy işletmeler başta olmak üzere, sanayimiz ciddi bir tahribata uğramıştır. Başarılı bir devlet ve siyaset yönetimi, hem işletmeleri ayakta tutabilen, hem sömürüyü sınırlandırabilen, hem de ekonomik gelişmeyi, demokratikleşme ve çağdaşlaşma ile birlikte gerçekleştirebilen yönetimdir. Sayın Başbakan’ın, eğer gerçekten sömürü söyleminde samimi ise, sömürüyü sınırlandırmak için atması gereken ilk adım, sendikaların önündeki 12 Eylül yasaklarını kaldırmak ve çağdaş standartlarda grevli ve toplu sözleşmeli sendikal hakları, ayrımsız kamu ve özel sektör çalışanlarına hak olarak tanınan bir düzeni kurmaktır. Aynı önemdeki bir başka şey de, Sayın Başbakan’ın kendisinin de şikâyetçi olduğu, kayıtdışı ekonominin kayıt altına alınmasıdır. Bu da sendikal hakların özgürce kullanıldığı bir ortamda mümkündür. Aslında Sayın Başbakan’ın hedefinin sömürüyü ortadan kaldırmak olmadığını hepimiz biliyoruz. Zaten içinde yaşadığımız sistemde sömürüyü mutlak olarak ortadan kaldırmak mümkün değildir. Ancak sömürüyü azaltmak, yani çalışanların üretimden aldığı payı artırmak mümkündür. Hepimizin bilmesi gereken gerçek şudur ki, 2008 krizi, reel sosyalizmden sonra bugünkü kapitalizmin de dünya barışını sağlayamadığını, insanlığı mutlu edemediğini açık olarak göstermiştir. Ülkemizin ekonomik ve sosyal problemlerini aşmanın ve sömürüyü sınırlandırmanın tek yolu, gelişmiş Avrupa’nın sosyal diyalog kanallarını ülkemizde de işletmek, çalışanların sendikal haklarını güvence altına alarak sorunları diyalog yoluyla çözmeye çalışmak, toplumsal sorunların çözümünü bu anlayışla planlamaktır. Sayın Başbakan’ın fark etmesi gereken tam da budur.” DEMOKRASİNİN GARANTİSİ Yukarıdaki satırların yazarı Rıdvan Budak DİSK’in eski Genel Başkanı’dır. DSP eski milletvekilidir. Halen Tekstil İşçileri Sendikası Genel Başkanı’dır. Yani sözü dikkatle dinlenmesi gereken bir kıdemli! CHP’deki Kılıçdaroğlu yekinmesinin işçi sınıfını ve sendikalaşmayı da etkileyeceğini düşünüyorum. Türkiye’nin ilk sendikacılarından olan babam işçi sınıfının demokrasinin garantisi olduğunu söylerdi.