’BİR Polis Meslek Yüksek Okulu’ (05.06.09) başlıklı yazımın yayınlandığı günün mesai saati içinde Polis Akademisi Başkanlığı’ndan bir açıklama yazısı geldi. Hiçbir yasal zorunluluk bulunmamasına karşın bana gönderilen bu yazıyı bir "kandırılmışlık" duygusu içinde aynen yayınlıyorum:
* * *
"05.06.2009 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde ’Bir Polis Meslek Yüksek Okulu’ başlıklı köşe yazısıyla ilgili olarak aşağıdaki açıklamanın yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur.
Söz konusu yazıda; PMYO sınav sorularının belirli gruplara ait dershanelerde dağıtıldığı ve böylece öğrencilere PMYO sınavının kazandırıldığı iddia edilmektedir. Halbuki, Polis Meslek Yüksek Okulu Yazılı Sınavı’nda sınav sorularının hazırlanması, basımı, sınav merkezlerine dağıtımı ve sınavın yapılması, ilgili mevzuat hükümleri doğrultusunda ÖSYM Başkanlığı tarafından gerçekleştirilmektedir.
Ayrıca, söz konusu yazıda soruları önceden temin etmek suretiyle PMYO’yu kazandığı ileri sürülen öğrencilerin Türk Dili ile Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi derslerinde zorlandıkları ve bütünleme sınavına kaldıkları iddia edilmektedir. Oysa istatistiki bilgiler bu iddiayı yalanlamaktadır. 2008-2009 Eğitim-Öğretim yılında 24 PMYO’da öğrenim gören toplam 6425 1. sınıf öğrencisinden Olay Yeri İnceleme Dersi’nden 784, Ceza Muhakemesi Hukuku Dersi’nden 758, Yabancı Dil Dersi’nden 611, Hukuk Başlangıcı Dersi’nden 572 öğrenci bütünlemeye kalırken İnkılap Tarihi Dersi’nden sadece 251 öğrenci bütünlemeye kalmıştır. Toplam 6343 2. sınıf öğrencisinden ise sadece 39 öğrenci İnkılap Tarihi Dersi’nden bütünlemeye kalmıştır. Görüldüğü üzere İnkılap Tarihi Dersi’nden 1. sınıfların sadece % 4’ü bütünlemeye kalırken 2. sınıfların ise % 1’inden daha az sayıda öğrenci bütünlemeye kalmıştır. Okul sayısına göre oran yapıldığında ise 1. sınıflardan her okulda yaklaşık 10, 2. sınıflardan ise her okulda yaklaşık 2 öğrenci bütünlemeye kalmıştır. Bu oranların ise makul ve kabul edilebilir ölçüde olduğu aşikárdır.
Bu gerçekler ışığında, iftira ve karalamaya yönelik soyut iddialar içeren, somut bilgi ve belgelerden yoksun, isimsiz ve adressiz bir mektubu, herhangi bir araştırma yapmaksızın ve Türk Polis Teşkilatı’nın personelini yetiştiren yüksek öğretim kurumunu töhmet altında bırakacak şekilde gazete köşesinde yayınlamanın basın ahlakı ve iyi niyetle uyuşmadığı açıktır.
Gerçek dışı ve asılsız suçlamalar içeren söz konusu köşe yazısını şiddetle kınıyor, bu ve benzeri çirkin karalamalara rağmen Polis Meslek Yüksek Okullarımızın, Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ün çağdaş uygarlık ülküsüne gönülden bağlı öğrenciler yetiştirmekte kararlı olduğunu kamuoyunun bilgisine sunuyoruz."
CEVABA YANIT
Beni zerre kadar tatmin etmeyen bu hızlı cevaba ben de aynı hızla ve on dakika içinde e-posta ile cevap verdim:
"Yayınladığım mesajın yazarı, adını ve soyadını bana vermiştir. Güvenliği nedeniyle kaynağımı açıklayamam. Basın etiği gereği bana gelen bir ’ihbar’ı sadece yayınladım. İddia edilen olguya dikkat çekmek istedim. Ayrıca siz de bilirsiniz ki iddiaları incelemek olanağına sahip değilim. Çünkü ihbarda bulunan öğrenci okuduğu okulun adını vermiyor. Mektubu yayınlamayıp size başvursaydım, gönderdiğiniz yanıta benzer bir açıklama yapacaktınız. Benim görevim bir gazete yazarı olarak iddia edilen olayı kamuoyuna duyurmak. Ben sadece bunu yaptım.
Bu arada, gerçeği 8-10 saat içinde bulma hızınıza şaşırdığımı da söylemeliyim."