6 Ocak tarihli yazımın içinde şöyle bir cümle vardı: "Ermenilerden soykırım dolayısıyla özür dilemek; Patrikhane’nin ekümenikliğinin tanınması, Heybeliada Ruhban Okulu’nun yeniden açılması için mücadele etmek türünden sorunlar on-on beş dakikada çözülür. Elektriği açmak gibi bir şey... Bir metin hazırlanır, hükümet basar imzayı! Hepsi bu kadar!..."
Názım Hikmet’in yeniden vatandaşlığa alınması için Başbakan Erdoğan talimat vermiş; bunun üzerine bir metin hazırlanmış; hazırlanan metin Bakanlar Kurulu tarafından imzalanmış. Yukarda belirttiğim gibi iş olup bitmiş.
İMZALASAYDILAR
Değerli dostumuz Doğan Hızlan 07.01.09 tarihli "Ecevit ile Bahçeli’nin Hakkını Yemeyelim" başlıklı yazısında şöyle yazıyor: "2000 yılında zamanın Kültür Bakanı İstemihan Talay böyle bir kararname hazırladı, kararname imzaya açıldı, kararnameyi Bülent Ecevit ve Devlet Bahçeli de imzaladılar, ancak iki bakan imzalamayınca kararname yürürlüğe giremedi. Bu iki bakanın adı biliniyor. Zamanın Kültür Bakanı İstemihan Talay, bunları Cemil Çiçek’intelevizyondaki konuşmasından sonra beni telefonda arayarak hatırlattı."
İstemihan Talay’ın hatırlatması, Doğan Hızlan’ın bunu yazması çok iyi oldu. Gerçekten unutmuşuz. Diyelim ki MHP’li olduğunu tahmin ettiğim o iki bakan da o kararnameyi imzalasalardı, şimdi şaire yeniden vatandaşlık veren kararnameyi imzalayan AKP kadrosu 2000 yılının kararnamesine karşı çıkacaklardı belki. Bu siyasette işler böyledir.
YA ÇEKTİKLERİ?
Názım Hikmet’e vatandaşlık verilmesi sevindirmedi beni. Verilse ne olur, verilmese ne olur?
Peki Názım’a parçalanan hayatını kim geri verecek? Názım 1951’de Türkiye’den ayrıldığı zaman oğlu Mehmet 3 aylık idi. Názım’ın eşi Münevver Andaç ve oğlu Mehmet, İtalyan yazar Joyce Lussu’nun yardımıyla 1961 yılında Türkiye’den gizlice ayrıldılar. Sanırım gene 1961’de Varşova’ya Názım’ı görmeye gittiler. Ama Názım artık bir başkasıyla evliydi.
Kendinizi Münevver Hanım, Memet ve Názım’ın yerine koyun, yüreğiniz yarılmıyor mu?
Názım’a yeniden vatandaşlık verenler, onun çektiklerini bir yana bırakalım, Münevver Hanım ile Memet’in on yıl boyunca polis gözetiminde yaşadıklarını acaba değerlendirebiliyorlar mı? Münevver ve Názım hayatta değiller artık. Trajedinin üçüncü kahramanı Memet hayatta. Babasının toprağa verilmesi dolayısıyla Moskova’ya gittiği zaman 12 yaşındaydı. Bakanlar Kurulu’nun kararnamesi artık 57 yaşında olan Memet Hikmet’e babasını geri vermeyecek.
GETİRMEYİN KİRLENMESİN
Bu karar üzerine şimdi milliyetçi-mukaddesatçılığın külüstür yazıcıları, müteşairleri "Názım Sovyet yalakasıydı" (Vakit, 07.01.09) diye geviş getirecekler. Türkiye gazetesinde Y. Bülent Bakiler diye biri, Názım’ın karısı Vera’yı haftada bir gün eski kocasına gönderdiğini yazacak. Bu yazıyı iktibas eden Vakit (12.01.09) "Bu adama mı iade-i itibar?" diye manşet atacak...
Doğrudur, bu türden insanların yaşadığı bir ülkenin vatandaşlığına alınmak itibarsızlaşmaktan da kötüdür. Bu nedenle mezarı kesinlikle Türkiye’ye getirilmemelidir. Kirletirler!
Yarın Názım Hikmet’in (1902) doğum günü. Bu vesile ile Názım Hikmet Vakfı Sanat Galerisi’nde yeni vatandaşımızla(!) ilgili bir sergi açılıyor. (Taksim, Sıraselviler Cad. No: 10)