Doç. Dr. Yaşar Erjem’in “Mersin’de Göç, Kentleşme ve Sosyal Problemler” adlı kitabı bilimsel açıdan önemli ve yeterli bir kitap. Mersin’le ilgili ve ilgilenmek zorunda olan birey ve kuruluşlara yol gösterici bir çalışma.
Ayrıca “Toplumsal Barış” arayıcılarının bu kitabı mutlaka okumaları gerekiyor. Ben, bu yazımda kitabın eleştirisini yapacak değilim. Bana verdiği ilhamla, Mersin ve göç kapsamında kendi düşüncelerimi yazacağım. AYAKLARI DOLAŞMAZDI Koca Çizmeli Ormancı Ahmet Efendi’nin kızı (halamın kızı) İclal Ablam 1975 yılında son karşılaşmamızda Mersin’e gelen göçmenlerden şikâyet ediyordu. İclal Ablam, Kurucu Aileler dışında kalan Mersinlilerin göçmen olduğunu elbette biliyordu. Lübnan’dan gelen Levantenler, gene Lübnan ve Suriye’den gelen Nusayri ve Hıristiyan Araplar bizim ailelerle birlikte kentin kurucularıydı. Daha sonra Toros Dağları eteklerinde bulunan, kente yakın Çavuşlu, Yalınayak, Arpaç gibi köylerden de gelenler oldu. Bunları Maraşlılar, Kayserililer izledi. Cumhuriyet ile birlikte ortaya müthiş bir kent oluşumu çıktı. Mersin’de Sünni ve Alevi Müslüman, Nusayri, Musevi ve Hıristiyanlardan oluşan müthiş uyumlu bir “Mersinli” karışımı gövde kazandı. Mersin’in Uray Caddesi Türkiye’nin Wall Street’i idi. Sanayi ve ticaret gelişmişti. Makineli, sulamalı, bilimsel bir tarım ovada Türkiye’ye örnek olmuştu. Mersin artık 1940’lardan itibaren bir kültür merkezi idi. O yıllarda İstanbul’a, Ankara’ya gidip de ayakları dolaşan bir tek Mersinliye rastlamak mümkün değildi. 1970’lerin başlarından itibaren Mersin Türkiye’nin en zengin, geleceği en parlak yerleşim bölgelerinden biriydi. ‘İŞGALCİ’LERİN GELİŞİ İclal Ablamın sözünü ettiği göçmenler Mersin’e iş aramak ve bulmak, yatırım yapmak için geliyorlardı. Göçmenin paralısı geldiği yerde yatırım yapacağı için sorun çıkarmaz, hemen geldiği yere entegre olur. Göçmenin iş arayanı aradığını bulunca kesinlikle sorun çıkarmaz, o da hemen entegre olur. 1980’lerin başlarına kadar Mersin’e gelen göçmenler hiçbir sorun çıkarmadılar. Ne olduysa 1980’den sonra oldu. Göçmene alışkın olan Mersinliler bu dönemin başlarında da rahattılar. Ama 1980’den sonra Mersin’e gelen Doğulu ve Güneydoğulu göçmenler, kente sıkı sıkıya bağlı oldukları bir toplumsal ve siyasal kimlikle geldiler. Bir “muhalefet” ve “işgalci” olarak geldiler ve öyle kaldılar. Mersinliler, o zaman, sokaklarında lastik yakan, Nevruz başta olmak üzere, olur-olmaz zamanlarda gösteri yapıp “Biji serok Apo” diye olay çıkaran kalabalıklarla karşılaştılar. Bunlara uzun zaman katlandılar ve hâlâ katlanıyorlar. Ekmek parası için gelen göçmenler, bu ideolojik baskılar altında sindiler, siniyorlar. Gördüğüm şu ki: “Hükümet” (“Devlet” demiyorum) Mersin’i göçmenleriyle baş başa bıraktı ve göçmen önderlerinin Mersinli olmaya hiç mi hiç niyetleri yok! (Devamı yarın)