Paylaş
1900 yılından önce Madame Furet adlı bir hatun yazdığı manzumede Mersin'i 'la Coquette' sıfatıyla tanımlıyor. Yani sevimli, hoş, güzel, cilveli, hoppa Mersin!
Yirmi yılı aşkın bir süredir yanımdan ayırmadığım altı sayfalık bir fotokopi var. 'Adam'a benzer bir Fransız diplomat arkadaşım vermişti. Yüz yıllık bir belgeden çıkartılma.
1890'da Mersin, Adana Vilayeti'ne bağlı bir kaza (ilçe) imiş. O sırada bütün ilçe nüfusu 29 bin 185 kişi. İlçe merkezi, yani Mersin kentinin nüfusu ise 9 bin dolaylarında. Bunun 5 bini müslüman, 3 bin 500 - 4 bin kadarı ise hıristiyan.
Hıristiyanların 2,700'ü Ortodoks Grek, 860'i Ermeni ve 260'i Latin Katolik. O sıralar Mersin'de 1 cami (benim zamanımda Gümrük Meydanı denen yerdeki olmalı), 2 Grek kilisesi, 1 Latin Katolik ve 1 Maronit kilisesi varmış. Kaynak, Mersin'de hemen hemen bütün Avrupa ülkelerinin konsolosluk ya da temsilciliklerinin bulunduğunu belirtiyor. Nüfusu daha o zamanlar artmaya başlamış.O dönemde 4 tane han (biri dedeminki olmalı), 2 otel, 2 hamam, 90 antrepo, 2 buharlı değirmen ve 1 su değirmeni varmış Mersin'de.
Okullara gelince : Müslümanlar için 2 medrese, 1 rüştiye ve 2 ilkokul ; Ortodoks Grekler,Gregoryen Ermeniler için anadillerin yanı sıra,Türkçe,Yunanca, Fransızca ve Arapça öğretilen özel okullar,Katolikleler için bir 'capucin' rahibin yönettiği Türkçe ve Fransızca öğretilen 45 öğrencili bir okul; Saint-Joseph rahibelerinin yönettiği bir paralı okul.Rahibelerin bir de bedava ilkokulu varmış. Bu okulda da her milletten, her dinden 45 kız öğrenci okuyormuş.
1 Şubat 1889 ile 28 Şubat 1890 tarihleri arasında, Mersin limanına 11 devletin bandrasını taşıyan toplam 204,912 tonilatoluk 900 gemi gelmiş.
Fransızca kaynak,'Bundan daha 25-30 yıl önce küçük bir yer olan Mersin şimdi Akdeniz'in en önemli limanlarından biri' diyor.
1956 yılında ben ayrıldığımda nüfusu 35 bin olan Mersin,Türkiye'nin en Avrupalı nüfusunun yaşadığı küçük bir kentti. Sanatsever, uygar bir kentti. Sinemalarda, lokantalarda özel 'aile' bölümü yoktu, kadın-erkek karışık oturulurdu. Dinsel özgürlük ve hoşgörü doruk noktasındaydı.
Özellikle köylerde kaç-göç yoktu. Erkek ve kız çocuklar dağlarda birlikte davar güderlerdi.
Domatese 'banadura', yeşil fasülyeye 'ülübü' derdik. Geri geri giden otmobiller 'anarya' (Fransızca 'en arriere') yapardı. Dünyanın en hızlı otomobili Alanyalıların 'klavuz'uydu. Ve bir kalecinin barsaklarını döktüğü için Mersin İdmanyurdu'nun solaçığı İlhan Taşucu'nun sağ ayağı mühürlüydü.
Paylaş