Merkez sağın adresi

1984-1999 yılları arasında edebiyat dergilerinde yayınladığım toplumsal ve siyasal içerikli yazılar 1991-1999 yılları arasında 6 kitap halinde kitaplaşmıştı. Bu altı kitap daha sonra Doğan Kitap tarafından iki kitapta (Yazmasam Olmazdı, 2004; Mahşerin Üç Kitabı, 2005) toplandı.

Yeni baskı için yazdığım önsözde bu iki kitabın önemli bir özelliğini söyle özetliyorum:

* * *

["Bu nedenle, 1984-1995 yılları arasında yazdığım yazılar aradan geçen yıllardan sonra da fırından yeni çıkmış gibi taptaze.

Örneğin DP (Demokrat Parti), AP (Adalet Partisi), ANAP (Anavatan Partisi) ve DYP (Doğru Yol Partisi) gibi kendilerinin merkezde ve merkez sağda olduklarını ileri süren ya da öyle oldukları kabul edilen partilerin trajedilerini ’Merkez Sağın Trajedisi’ adlı bir inceleme makalesinde ele almışım: Bir partinin merkez ya da merkez sağ partisi olabilmesi için statüko ve merkez partisi olması gerektiğini; bu partilerin Cumhuriyet ve Cumhuriyet’in laiklik ilkesine bağlı olmalarının zorunluluk olduğunu yazmışım. Bu partilerin 1946’dan itibaren aşırı milliyetçi ve İslamcı görüşleri bünyelerinde barındırdıklarını ve bu görüşlerin limonluğu görevini üstlenmiş olduklarını söylüyorum. Ve bir uyarıda bulunuyorum: Merkez sağ partiler, aşırı milliyetçi ve İslamcı görüşlerden kendilerini arındırmalıdır, politikalarını bu görüşlerle yarışan herhangi bir eksene oturtmamalıdır; bu partiler Cumhuriyet’in partileri olmalıdır, yoksa kendi elleriyle canavar haline getirdikleri hareketler tarafından yozlaştırılırlar ve yutulurlar.

Baktığım fal ne yazık ki on yıl içinde gerçekleşti. Yakında merkez sağın komedisini yazacağım."]

* * *

Bülent Ecevit’in CHP’sinin Necmettin Erbakan ile yaptığı koalisyon ortaklığının ülkenin başına gelen en büyük felaketlerden biri olduğunu itiraf etmek zorundayız. Ancak Bülent Ecevit koalisyon yapmasaydı, Süleyman Demirel’in Erbakan ile yapacağı koalisyon daha büyük felaketlere yol açabilirdi. Ama tarihte varsayımların yeri yoktur.

DP, AP, ANAP gibi partiler tarikatlar ve cemaatler ile işbirliği yaparak CHP ve solu yendiler. Ancak sonuçta aralarında DYP de olmak üzere DP, AP ve ANAP kendi seralarında besledikleri Erbakan partileri tarafından kemirildi ve 2002 yılında tamamen yok edildi.

Erbakan’ın merkez partiler için söylediği "Bunlar bizim arka bahçemizdir, gençlik kollarımızdır" dediğini de anımsayalım. Milli Nizam, Milli Selamet, Refah ve Fazilet Partileri TBMM’de temsil edilirken bile merkez sağ partilerinde siyasal İslam’ın güdümüne girmiş milletvekilleri vardı.

Siyasal İslam, Adnan Menderes, Süleyman Demirel, 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbeleri ve Turgut Özal sayesinde iyice semirdi ve AKP ile laik olduğu ileri sürülen devletin bütün yapılarını ele geçirdi. Düşünsenize, varoşlar, kadınların büyük bir çoğunluğu, gençliğin önemli bir kesimi, Anadolu sermayesi, bir "sınıf" olması gereken emekçi kitlesi, Kürtlerin önemli bir bölümü, dindar ve muhafazakár kitlenin tamamı tarikat ve cemaatlerin denetimi altındadır. Tarikat ve cemaatler iktidarı AKP’ye altın tabakta sunmaktadır.

Böyle bir ortamda CHP ve sol, ne yaparlarsa yapsınlar, hiçbir şey yapmasalar da ayakta kalmaya mahkûm durumdadırlar. Ama geriye bir tek soru kalıyor: Böyle bir ortamda bir merkez sağ parti yaşayabilir mi? (Devam edecek.)

Düzeltme: Dünkü yazımda, 23 Nisan 1923 tarihi, "23 Nisan 1920" olacaktı. Düzeltir, özür dilerim. (Ö.İ.)
Yazarın Tüm Yazıları