’AİLE ve mahalle baskısı’, az ya da çok dinsel referanslı, bireysel özgürlükleri sınırlandırıcı bir gelenek-görenek baskısıdır.
"İslami mahalle baskısı" olur ama kaynağı Cumhuriyet devrimi olan laikliğin mahalle baskısı kesinlikle olmaz. Yasal zorunluluk söz konusudur!
* * *
1956’da Mersin’in hiçbir lokanta, aşevi ve kebapçısında "Aileye mahsus salonumuz vardır" tabelası yoktu. Tarsus’ta, Adana’da var mıydı, anımsamıyorum. Ama bizlerin "Urum" dediğimiz, Toroslar’ın öte yakasındaki İç Anadolu kentlerinde bu yazıyı gördüğüm zaman ne anlama geldiğini anlamayıp şaşırmıştım.
1960 yılının yazında Konya Ereğlisi’ne bir arkadaşımın daveti üzerine gitmiştim. Amacımız İvriz Çayı’nda (Ernest Hemingway gibi) alabalık tutmak, Hitit Kaya Anıtı’nı ve öteki Hitit kaya kabartmalarını görmekti.
Toroslar’a doğru yürümeden bir gün önce, dere kıyısındaki yazlık sinemaya gittik. Bileti ben alıyordum. Gişedeki adam "Aileniz var mı?" diye sordu, "Var" dedim. Adam başını gişeden uzatıp "Nerede?" diye sordu. Ben de "Mersin’de" dedim. Adam kendisiyle dalga geçiyorum diye bana kızıp bekár tarafından iki bilet verdi.
Hayatımda ilk kez böyle bir uygulamayla karşılaşmıştım. Mersin’de kapalı ve açık sinemalarda "aile", "bekár" yerleri yoktu. Herkes karışık otururdu. Sadece kışlık Güneş Sineması’nda bazı zengin ailelerin kiraladığı localar vardı.
Sanırım o sıralar Konya, Kayseri, Yozgat, Erzurum ve benzeri kentlerde durum Ereğli’den farklı değildi. Müslüman mahalle baskısı Türkiye’de hiçbir zaman eksik olmamıştı, ama bu baskıya karşı 1950’den itibaren giderek azalsa da Cumhuriyet’in yasal baskısı vardı.
Anlaşıldığına göre Cumhuriyet’in yasal baskısı sıfırı tüketmek üzere şimdilerde.
* * *
Prof. Dr. Binnaz Toprak ve arkadaşlarının yapıp yayınladığı "Türkiye’de Farklı Olmak: Din ve Muhafazakárlık Ekseninde Ötekileşenler" (Boğaziçi Üniversitesi) başlıklı araştırmasının içerik ve sonuçlarının sağcı ve İslamcı kesimin tepkisini çekmesi benim açımdan hiç de şaşırtıcı değil. Prof. Dr. Toprak ve ekibinin bulgularını son 25 yıldır kitaplarımda, son 10 yıldır da bu sütunda yazmaktaydım. Bence yapılması ve yayınlanması çok geç kalmış bir araştırma. (Bu araştırma konusuna daha sonra döneceğim.)
Laikler, ilericiler, devrimciler üzerindeki tutucu, yobaz, İslamcı baskısı sanıldığı gibi yeni ve AKP dönemine özgü bir baskı değil. Bu baskı III. Selim’den bu yana Türkiye’de var. Cumhuriyet devrimlerinin en baskın, en etkin olduğu dönemlerde bile bu aile baskısı, bu mahalle baskısı vardı. Ancak devrimler, bu baskıları bir ölçüde geriletmişti. Prof. Dr. Toprak’ın araştırmasıyla bu gerçek ortaya çıkmış oluyor.
Karşı devrimci cephenin telaş ve isyanının nedeni, bu gerçeğin ortaya çıkmış olması!
* * *
Halkın çoğunluğunun Müslüman olduğu bir ülkede bir genç kızın başını örtmesi elbette özgür seçim sayılamaz. Aile ve mahalle baskısı nedeniyle örtmüştür. Ama buna karşın Hıristiyanların çoğunluk olduğu bir ülkede bir dönmenin başına türban geçirmesi özgür seçim sayılabilir. Çünkü birinde gelenek ve görenekler, dinsel referanslar olgunun arkasında, ikincisinde ise karşısındadır. Referansları ve gelenekleri arkasına alan kişinin yaptığı seçime özgür seçim denilemez. O aslında zamanı gelince sürüye, çoğunluğa katılmıştır.