Yazılarımda sık sık aklımda kalan özetine başvurduğum haberi, Murat Deniz adlı bir okur internetten bulup gönderdi. Haber 30 Haziran 1999 tarihinde Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanmış. Haberin altında Doğan Haber Ajansı Antalya Bürosu’ndan İbrahim Okumamış ve Ahmet İstek adlı muhabirlerin imzası.
Anadolu Türklüğü’nün tek ırka, tek etnisiteye dayanmadığını, bu Türklüğün bir oluşum olduğunu kanıtlaması bakımından son derece önemli. Aslında benim için değil, bilim için önemli.
Haber epeyce uzun olduğu için yazıyı iki pazara (6 ve 13 Şubat) bölüp yayacağım. Şimdi haberin ilk bölümünü birlikte okuyalım:
*
[Şimdiye kadar ne görüldü, ne de işitildi. Antik kazının böyle bir sonuç doğurabileceği kimin aklına gelirdi. Kazı dediğin sabır ister, meşakkatli iştir, bazen kazarsın, kazarsın hiçbir şey bulamazsın. Ama onlar için böyle olmadı, Sagalassos kazısının yerinde tam 3 bin yıllık bir iskelet buldular. İskeletin ve kazı işçilerinin DNA örnekleri alındı, tahlile gönderildi. Sonuçta ne oldu biliyor musunuz? 3 bin yıllık iskeletle, Burdur-Ağlasunlu kazı işçileri akraba çıktılar. Şimdi kafaları karışmış durumda. Biz neyiz, Türk değil miyiz, Yunan mıyız diye soruyorlar birbirine...
Antalya’dan 110 kilometre önce, Burdur’un Ağlasun ilçesinin 7 kilometre kuzeyinde bir antik kent Sagalassos. Batı Toroslar’ın bir parçasını oluşturan Ağlasun Dağı’nın güney eteklerinde, yaklaşık 1.500 metre yükseklikte meyilli bir arazi üzerinde kurulmuş zamanında. Doğudan batıya 2,5 kilometre, kuzeyden güneye 1,5 kilometrelik bir alanı kaplıyor. Başköy’den Dereköy’e kadar uzanan geniş vadide Ağlasun Çayı akıyor. Aksu Nehri’nin, antik adıyla Kestros’un bir kolu.
Eski çağlarda bu vadide daha çok akarsu varmış ve bu yüzden toprakları günümüzden çok daha verimliymiş, araştırmalara göre. İklimi daha ılımanmış. Yamaçlar meşe, çam, ardıç ve sedir ağaçlarıyla kaplıymış. O zamanlar sedir çok kıymetli çünkü gemi yapımında o zamanın teknolojisine göre en makbul ağaç. Zeytincilik de antik kentin gelir kaynaklarından biri. Öyle tahmin ediliyor.
Verimli toprakları ve yüksek, dağlık arazideki güvenli konumuyla Helenistik çağda ve Roma döneminde önemli bir yerleşim merkezi Sagalassos.
Burdur’daki Antik Sagalassos kenti kazıları 10 yıldır sürüyor. 1989 yılında başladı. Belçika Leuven Katolik Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Marc Waelkens başkanlığında. Üç yıl önce, 1996’da, antik kentin agora (çarşı) bölümünün kazıları sırasında, işçiler bir iskelet buluyorlar. Bölgede rastlanılan ilk insan izlerinin günümüzden 12 bin yıl öncesine uzandığı biliniyordu. Ne var ki, kazı işçilerin bulduğu iskeletin 3 bin yıl öncesine ait olduğu anlaşılıyor.Kazı işçileri ‘Bu bizim atamız, atamızı bulduk’ diye, tarihi bir kazı sırasındaki buluşlarıyla keyiflenmiş, kendi aralarında eğlenirlerken, kazı heyeti başkanı Belçikalı Prof. Dr. Marc Waelkens, beklenmedik bir şekilde bu şakayı ciddiye alıp, iskeletten kemik, kazı işçilerinden de saç teli örnekleri alıyor. Ülkesine, Belçika’ya incelenmesi, DNA testi yapılması ricasıyla gönderiyor.
Belçika’da, laboratuvarda ‘‘karbon’’ testi yapıldıktan sonra, netice Türkiye’ye postalanıyor. Ve ilginçtir, 3 bin yıllık iskeletin DNA yapısıyla, kazı işçilerinin saç örneklerinden elde edilen DNA’nın yapısının benzerliği ortaya çıkıyor.
Antik Sagalassos kenti kazısı işçilerinden Ali Toprak, Ahmet Şimşek, Recep Dolutaş, Cafer Savaş, Gürsel Coşkun, Mehmet Kurt, Ramazan Onaç, Ömer Ot, Mustafa Kavak, İbrahim Altınok, Ali Sak, Mehmet Altınok, Osman Aynalı, Ömer Akınca ile kazı bekçisi Şeref Bozkurt’un, 3 bin yıllık iskeletle yakın ya da uzak akraba oldukları kesinleşiyor.
Ağlasunlu işçilerin üç bin yıl önce yörede yaşamış bir antik insanla akraba çıkması, ilginç bir tartışmanın da başlangıcı oluyor. Şimdi Ağlasunlular ‘‘Sagalassos kentini kuranlar’’ meğer bizim atalarımızmış diyorlar. Diyorlar ama bir hayli de şaşkınlar. İlçe halkından bazıları, duruma milliyet açısından yaklaşıp ‘‘Biz Yunan mıyız?’’, ‘‘Biz Türk değil miyiz?’’ diyerek tepki gösteriyor. Bazılarıysa daha pragmatik bakıyor meseleye. Bu yeni buluş sayesinde Antik Sagalassos Kenti’nin daha iyi tanınacağını, bölgede turizmin gelişeceğini, konunun bu yönüyle ele alınmasının kendilerinin yararına olacağını düşünüyorlar.’]