1923-1945 Türkiyesi, aynı dönemin Avrupası ve ABD’si ile çelişmiyordu. Ne ideoloji, ne zihniyet, ne de pratik olarak. 1945-1950 bir geçiş dönemi olarak değerlendirilebilir. Çelişki 1950’den itibaren başladı.
Türkiye’nin 1923-1945 dönemini değerlendirirken kin ve öfkelerinin, bireysel hesaplaşmalarının tutsağı olmuş bir aydın kesimine karşı 1980’den bu yana mücadele veriyorum. Bu insanların bir bölümü, bu 22 yıllık dönemde neden sosyalizm kurul(a)madığını sorguladı. Bir bölümü ise aynı dönemi hayali bir demokrasinin mihenk taşına vurdu. Birinci grubun bir bölümü 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra ikincilere katıldı.
* * *
1923-1945 dönemi Avrupası’nda Türkiye’nin kendine örnek alacağı başarılı olmuş bir model yoktu. Var olduğunu söyleyenler bu modelin, modellerin adını versin! Bu dönem Avrupası’nda demokrasi de, kapitalizm de, liberalizm de derin bir bunalım yaşamaktaydı. Sovyetler Birliği’nde komünizm can ve kan pahasına başarı kazandıkça bu bunalım daha da çoğunlaştı. Bu dönemde Avrupa’da üç ideoloji egemendi.
1. Komünist yönetim ve sosyalizm.
2. Faşist yönetim ve faşist kapitalizm.
3. Tuhaf bir demokrasi ve otarşik (ulusal düzeyde kendi kendine yeterli olma) kapitalizm.
* * *
Osmanlı, Avusturya-Macaristan ve Çarlık Rusya imparatorluklarının yıkılmasından sonra, iki savaş arasında, Avrupa müthiş bir bunalıma girmişti. "...her taraftan demokrasi krizi -hatta felaketi- sözlerinin duyulduğu bir dönemdi" (Hans Kelsen, 1932); "Özgürlük... Bu söz birçok kişinin gülümsemesine yol açar. Demokrasi... Parlamentolar... Parlamentolar hakkında kötü söz söylemeyen çok az kişi vardır?" (Francesco Nitti, 1927)
Komünist ve faşist ekonomilerde demokrasinin sözü bile edilmiyordu. Otarşik ekonomilerde ise Hans Kelsen ile Francesco Nitti’nin ("Karanlık Kıta" S.1) dediği gibi hiçbir şeye benzemiyordu.
* * *
Türkiye’nin devletçi ve otarşik ekonomiyi seçmesinin nedenlerini anlamak isteyenler, kapitalizm ile demokrasinin can çekiştiği 1920-1945 dönemi Avrupa’sını mutlaka çok iyi incelemelidir. Bu dönem Avrupası’nın beceremediğini aynı dönemin Türkiye’si başaramazdı.
Türkiye’nin değil ama Avrupa’nın bu bunalım dönemini Mark Mazower’in "Karanlık Kıta, Avrupa’nın 20. Yüzyılı" (Bilgi Üniversitesi Yayınları) adlı kitabında okumak mümkün. Mark Mazower, 20. Yüzyıl Avrupası’nı farklı ve alışılmışın dışında yorumlarla ameliyat ediyor.
Bu kitabı başta Bilgi Üniversitesi öğretim üyeleri olmak üzere tarihçiler, sosyologlar ve ekonomistler mutlaka okumalı. Çünkü 1980 sonrasının tarihçileri, felsefecileri, sosyologları ve ekonomistleri tercümeci olmayan birkaç istisna dışında toptan sınıfta kalmış ve "okul"dan kovulmuştur.
İkinci Cumhuriyetçi ve İslamcı gazete yazıcılarının sözünü bile etmiyorum. Okusalar da anlamazlar, anlamak istemezler!