ÇARŞAMBA günkü yazımı hatırlarsanız, Adonis dostumuz, Arap toplumlarının laikleşip demokrasiyi bulamamasını Hz. Muhammed’in ölümünden sonra kendi kabilesi Kureyş’in kılıç zoruyla siyasete ve dine egemen olmasına bağlamıştı.
Çünkü Hz. Ömer’in keskin kılıcı “şûrâ” falan dinlememişti. (Bu konuda Abdülbaki Gölpınarlı, “Tarih Boyunca İslam Mezhepleri ve Şiilik” -DER Yayınları, Haziran 2007- kitabının 304’ncü sayfasına bakınız.) Dikkat ederseniz, siyasetini kabile düzenine dayandıran AKP de şûrâ mûrâ dinlemeyip istediğini kılıç zoruyla almakta. ESKİDEN DAHA ÖZGÜRDÜLER Adonis’le söyleşiyi yapan Houria Abdelouahed, çarşamba günü sözünü ettiğim Fransızca kitabın 191. sayfasında, günümüz Arap toplumlarının durumunun Halifeler döneminden çok daha berbat olduğuna işaret ediyor. Bütün halifelerin despot olmadığını, bazılarının döneminde açılımların ve çeviri çalışmalarının yapıldığını ekliyor: “Gerilememiz öylesine çarpıcı ki sadece günümüz modernitesi bakımından değil aynı zamanda büyük halifeler dönemiyle de aramızda çok önemli farklar var. 1940, 1950 ya da 1960 yıllarının eski Mısır filmlerinde kadınların özgürlük ve serbestliğinin ilk örneklerini görürüz. Gazeteci rolü yaparken sigara içen Fatin Hamama’nın, Farid al-Atrach’ın şarkılarına uyarak dans eden muhteşem Samia Gamal’ın dönemine göre çok geri durumdayız.” Gerçekten de bundan otuz yıl önce Kahire’de türbanlı kadın görmek ender bir durumdu, şimdi türbansız bir kadın görmek ender bir durum. Kendi gözlemime göre kadın örtünerek değil örtülerinden kurtularak özgürleşir. Siyasetini aşiret ve tarikata dayandıran, laik cumhuriyetten ilk ödünleri veren Demokrat Parti zamanında, 1950’li yıllarda, Türk kadını günümüz kadınından çok daha özgürdü. Bana inanmayan eski aile albümlerine, gazete ve dergi koleksiyonlarına baksın! GÜNÜMÜZÜN ARAP’I TUTSAKTIR Arap Müslüman toplumlarında laikliğin önemini çok iyi anlamış bir aydındır Adonis! Laiklik sisteminin Arap toplumlarına uygulanamayacağını düşünenlere karşı çıkarken şöyle diyor: “Yanılıyorlar. Demokrasinin, din ile devlet ayrımı olmaksızın anlaşılamayacağını tarih bize kanıtladı. Kuşkusuz demokrasi hemen ortaya çıkmaz. Bu bir kültür işi. Bununla birlikte din ile devletin ayrılması bir zorunluluk olarak ortaya çıkıyor. Bu ayrılık insanı bir mutlak modelin pençesinden kurtarır ve onu yaratıcı olanaklara yönlendirir. Bu olmazsa, totaliter bir sistemin tutsağı olduğu için yetenekleri sınırlı kalır.” (s. 192) “Günümüz Arap’ının iki temel sorunu olduğunu düşünüyorum: Önce din denilen bir çarkın, sonra teknoloji çarkının tutsağıdır. Tam anlamıyla bir tutsak ve ne yapacağını bilemiyor. Gündelik hayatında, Arap insanı teknolojinin bağımlısıdır. Ama kuramsal olarak ve manevi bakımdan dinin etkisi altındadır.” (s. 193) Bundan dolayı da onun için kurtuluş yoktur. “Din kesinlikle kültürel olmamalı, siyasal ya da kültürel bir sistem olmamalı, ama bireysel bir uygulama olmalı!” (s. 193) Ülkemiz ve toplumumuz Cumhuriyet ve devrimleri sayesinde Adonis’in yakındığı açmazların çoğundan kurtulmuş ve düzlüğe çıkar gibi olmuştu. Şimdi yeniden tutsak edilmek isteniyor. Türban bu nedenle masum bir simge değildir!