LÜKSEMBURG’da bir sabah gazete almak için otelin yanındaki dükkána gittim. Niyetim birkaç Fransız gazetesi ile biri solcu, biri sağcı iki gazete satın almaktı.
Kapının yanındaki rafta Hürriyet’in Avrupa baskısı bana el sallamaya başladı. Kasadaki adama sordum. Her gün dört-beş Hürriyet satılıyormuş.
Otele döndüm. Avrupa Şiir Akademisi’nden arkadaşlar, gazetelerime hücum ettiler. Hürriyet’i görünce şaşırdılar. "Nece bu?" diye sordular.
"Benim yazdığım gazete bu işte, Avrupa’da bir yabancı dilde en çok satan gazetede!" dedim böbürlenerek. Birkaç akademi üyesi önümde saygıyla reverans yaptı. Arkadaşlarıyla gurur duyduklarını söylediler. Akademi üyesi olarak hepimiz eşitiz, ama ben Hürriyet yazarıyım. Böyle düşünüyorlar işte!
* * *
Paris’te, eskiden sol kıyıda sadece Saint-Michel Metrosu’nun ağzına yakın gazetecide satılırdı Hürriyet. Bir de Place de la Sorbonne’a yakın bir gazetecide.
Bir gün Montparnasse’da Rue du Depart’dan 14 Haziran 1940 alanına çıkıyordum gazete ve dergi almak için. Karşıma Hürriyet çıkmaz mı? Hürriyet Avrupa’nın Mehmet Ali Birand’ın yazısı için kestiğim sayfasında 22 Nisan 2009 yazdığına göre, o "bir gün" 22 Nisan imiş.
Hürriyet Avrupa’nın bir sayfasında öteki gazetelerden aktarılan bir yazarlar antolojisi yayınlanıyor. Mehmet Ali Birand’ın yazısının başlığı dikkatimi çekti: "Kıbrıs’ı düğümlediği için AB’ye bravo."
Gazeteci kökenli "köşe yazarları"nın büyük bir bölümü álem oluyor doğrusu. Çok gözüpek oluyorlar, çelişkiden, kendi kendini tekzipten kesinlikle yılmıyorlar. Yazı çizelgeleri bir kardiyografi çizgilerine benziyor. Şöyle pürtüklü de olsa, biraz engebeli de olsa bir cetvel çizgisine benzerine rastlamak çok zor!
* * *
M.Ali Birand, Avrupa Birliği’ne "Bravo!" çektiği yazısında dividini hokkaya banıp şunları yazmış:
Kıbrıs’ta "CTP’nin seçimi kaybetmesinin tek nedeni, Annan referandumu veya AB’nin sözlerini tutmaması olduğunu hepimiz biliyoruz."
Efendim, dağ fare doğurduktan, umut dağlarına kar yağdıktan sonra biliyorsunuz neyin ne olduğunu? Atı alan Üsküdar’ı geçtikten, "Geçti Bor’un pazarı, sür eşeğini Niğde’ye" atasözü bir kez daha doğrulandıktan sonra herkes bilir.
Önemli olan, olacağı, olmadan görmek, olacak olanı önceden haber vermek. Ben olacakları M.Ali Talat seçilirken de, Annan Planı referandumundan önce de yazıyordum. Ama M.Ali Birand, benim dış siyasetten zerre kadar anlamadığımı söylüyordu, beni küçümseyerek.
M.Ali Birand, hayal kırıklığı içinde bir zamanlar körü körüne desteklediği Avrupa Birliği’ni yerden yere vuruyor:
"Avrupa’nın beceriksiz politikacıları ve Türkiye’deki çözüm aleyhtarları el ele verdiler ve Kıbrıs’ta iktidarı değiştirdiler. Tebrik ederim."
M.Ali Birand gene yanılıyor. Türkiye’de kuşkusuz "çözüm aleyhtarları" vardır. Sayılarını bilemem. Ama "Ver kurtul!" anlayışına karşı çıkanların tamamını karşıt olmakla suçluyorsa bir kez daha yanılıyor. Rumların, Annan Planı’na "Evet" diyeceklerini sanan M.Ali Birand kardeşimiz biraz da kabahati kendi dar ve sığ görüşlerinde aramalı. Değil mi yani?