İSLAM âlimlerinin icatlarını, bilim ve teknolojinin bin yıllık serüvenini anlatan 1001 İcat sergisi Sultanahmet Meydanı’nda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıldı. Bilim, Teknoloji ve Medeniyet Vakfı tarafından gerçekleştirilen sergi, İslam medeniyetinde bir altın çağın yaşandığını ortaya koyuyor. (Zaman, 19.08.10)
HEPSİ NOBEL ALIRDI! Zaman Gazetesi’nde, adı geçen vakfın başkanı Prof. Dr. Salim Al Hassani ile yapılan bir söyleşi yer alıyor. Prof. Dr. Salim Al Hassani dünyada pek bilinen bir öyküyü anlatıyor: “Bu, sadece İslam ile de ilgili değil. Biz buna İslam mirası diyoruz, çünkü İslam medeniyeti Avrupa’ya naklolundu, onunla temasa geçti. İslam medeniyeti bütün bu keşifleri yaparken diğer medeniyetlerden etkilenmişti. Sümer, Babil, Yunan, Hint, Çin gibi medeniyetlerin izi var. Aristo’nun, Galeius’un, Homer’in ve Grek medeniyetinin eserlerini bile İslam medeniyetinde Arapça yazılmış eserlerden öğrendik. Bunlar Arapçadan Latinceye çevrildi. Aslında bu, bir lokomotif gibiydi. Avrupa’ya İslam vatmanıyla gelen; içinde Musevilerin, Hıristiyanların ve bütün milletlerin yer aldığı bir medeniyet lokomotifini andırıyordu. Bunun yükü bütün medeniyetlerin karışımıydı ve üstüne İslam medeniyetinin icatları eklendi.” Prof. Dr. Salim Al Hassani, “İslam âlimlerinin bilime katkıları neden çok konuşulmuyor” sorusu üzerine şunları söylüyor: “İslam dünyasının kâşiflerini, mucitlerini bugüne getirebilseydik hepsi Nobel Ödülü alırlardı. Ve sayıları bir futbol stadyumunu dolduracak kadar olurdu.” Bu yazıyı yazmamı bu yanıt kışkırttı. SIFIRI BULDUK, ÇIKAMADIK! Söyleşiyi yapan Musa İğrek, Prof. Dr. Salim Al Hassani’ye evlere şenlik bir soru soruyor: “Zaman zaman dinin bilimin önünde bir engel olduğuna dair düşünceler dillendiriliyor; bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?” Prof. Dr. Salim Al Hassani’nin verdiği yanıt önemli değil. Soru önemli ve benim için cevabı da belli: Hıristiyanlık, Yahudilik, Uzakdoğu inançları, en azından, 15. yüzyıldan bu yana bilimin önünde engel oluşturmuyor. Oysa 14-15 yüzyıldan sonra İslam âleminde ilim-milim kalmadı. Neden acaba? Araplar, “Neden acaba?” sorusunu deşince şu garabete ulaşıyorlar: “Eski altın çağı tekrar yaşamak için İslam’a daha sıkı sarılmalıyız!” Çağı anlamak, özeleştiri yapmak yerine geçmişe kaçarak daha tutucu, daha selefi, daha sefil ve köktendinci oluyorlar. Ayrıca günümüz Avrupa’sının düşünsel köklerinin Arapların aracılığı olmaksızın, doğrudan Yunan mirasına uzandığı tezi giderek daha çok yandaş buluyor. İslam âlemi kendisine “Biz neden böyleyiz, biz neden geri kaldık?” sorusunu soracak cesarete sahip değil. Hayali Nobel ödülleriyle avunuyor. Ancak bu soruyu kendisine sorabilenlere de rastladım. Bunlardan biri, bir Faslı dostum, “Biz Araplar sıfırı bulduk, içinden çıkamadık, orada kaldık!” diyor. Şimdi’yi emziremeyen, besleme gücü olmayan geçmiş hiçbir işe yaramaz. Önemli olan dün değil bugündür, geçmişi değerlendiren ve geleceği yaratan “çağdaş bugün”ün bilinçli aklıdır.