14 Temmuz 1789 Büyük Fransız Devrimi’nin şiarı özgürlük, eşitlik, kardeşlik idi. Toplumsal felsefe ve programı ise 28 Ağustos 1789 tarihli İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nde özetlenmişti:
"Bildirge; insanların eşit doğduğunu ve eşit yaşamaları gerektiğini, insanların zulme karşı direnme hakkı olduğunu, her türlü egemenliğin esasının millete dayalı olduğunu ve mutlak egemenliğin bir kişi ya da grubun elinde bulunamayacağını, devleti idare edenlerin esas olarak millete karşı sorumlu olduğunu, hiç kimsenin dini ve sosyal inançları yüzündenkınanamayacağını ortaya koyuyordu."
SINIRSIZ EŞİTSİZLİK
1789’tan bu yana yaşadığımız siyasal, toplumsal ve ekonomik serüven ve deneyimlerin toplamı Büyük Fransız Devrimi’nin şiarı olan özgürlük, eşitlik ve kardeşlik üçlüsünün bir arada olmaması durumunda insanlık adına etkili sonuçlar çıkamayacağını gösterdi.
Anglosakson zihniyetinin sınırsız liberalizmi eşitlikleri ortadan kaldırdığı gibi toplumdaki (var olan) kardeşlik duygu ve dayanışmasını da yok etti.
Eşitlik ilkesini öne çıkartan klasik komünist rejimlerde ise bireysel özgürlüklerin sakatlanıp yok edildiği ve "kardeşlik"e dayalı toplumun yaratılamadığı görüldü.
"Kardeşlik" ve "kardeşlik dayanışması" olmadan tek başına özgürlük ve eşitlik hiçbir işe yaramıyor. Yirminci yüzyıl özgürlük, eşitlik ve kardeşlik’e dayalı, insancıl toplum (sistemi) yaratamadı.
BAŞBAKAN DÜŞÜNDÜ MÜ!
Başta Başbakan olmak üzere günümüz iktidar sahiplerinin hayatlarının herhangi bir saniyesinde yukarıda yazdıklarımı düşünmüş olabileceklerini sanmıyorum. Çünkü onların Özgürlük, Eşitlik ve Kardeşlik ile herhangi bir alışverişleri yok. Olmadı!
Olmuş olsa, 1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nden ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nden nasibini almış bir insan, "İftira at, tutmazsa iz bırakır. Teknikleri bu. Geçmişte komünistler böyle yapmıştı" der miydi?
Başbakan, statükonun ilericilere, değişimcilere, özgürlük-eşitlik-kardeşlik şiarına inananlara karşı kullanılan 1000 yıllık iftiranın bir bölümünü kullanıyor: Birine "komünist" dediniz miydi ne insan hakları kalır, ne eşitlik, ne özgürlük ne de kardeşlik!
KARANLIĞI TEMSİL
Nizamülmülk’ün icat ettiği formül o dönemde Mazdekilere, Karmatilere, Batınilere, Babek’e karşı kullanıldı. Bu muhaliflere karşı kullanılan kapıya külah asma safsatası yirminci yüzyılda komünistlerin kapısına asılan şapka yalanına dönüştü. Böyle bir olaya gözüyle tanık olmuş bir tek insan bile yoktur. Komünistler bunun benzeri hangi iftirayı attı?
Başbakan’ın bu hezeyanına tepki gösteren Avukat Sedat Vural, Ankara Sulh Hukuk Mahkemesi’nde dava açmış. Avukat Sedat Vural, Başbakan’ın bu sözleriyle sosyalist düşünceye sahip insanlara hakaret ettiğini ileri sürüyor.
Kuşkusuz sosyalizm ile komünizm aynı şey değil. Ama statükonun iktidarları, kestirmeden giderek özgürlük, eşitlik ve kardeşlik’i savunanları komünist ilan ederek yasadışına itmişlerdir. Türkiye böyle bir geçmiş yaşadı ve günümüz başbakanı her haliyle bu kötü ve karanlık geçmişi temsil ediyor.