TAMER Bacınoğlu, Tübingen Üniversitesi kütüphanesinde, Karl Steuerwald arşivindeki kitapları tasnif ederken Celal Nuri'nin ‘‘Müslümanlara, Türklere Hakaret; Düşmanlara Riayet ve Muhabbed’’ başlıklı risalesini okumuş.
Tamer Bacınoğlu, bu risale ile benim bazı yazılarım arasında koşutluk kurduktan sonra ‘‘Risale ne yazık ki bugün de aktüalitesinden hiçbir şey kaybetmemiş’’ diyor.
* * *
Bacınoğlu'nun gönderdiği metnin dilini biraz sadeleştirerek aktarıyorum:
‘‘Ünlü çevirmen diyor ki, Celal Bey'in dediği gibi, dünya bizim hasmımızdır, gavurlar da aleyhimizdedir demek, adeta folie de la persucution olarak tanımlanan ruh hastalığının belirtisini göstermektedir’’.
‘‘Teşekkür ederiz. Abdullah Cevdet Bey gibi ustalığını kanıtlamış bir doktorun tıbbi raporu ile mecnunlar defterine kaydedildik. Fakat deli gömleğini giyip tımarhaneyi kendimize yurd edinmeden biraz düşünelim: Yunan, Bulgar, Karadağ, Sırb, İtalyan bize savaş açtı. Alman, Avusturya-Macaristan, Rusya, Fransa, İngiltere bunlara yardımcı oldu. Artık bunun üzerine, dünya bize hasım demekte hakkımız yok mu?’’
‘‘Folie de la persucution hastalığı çeken kimse, her yerde düşman, her yerde bir tehlike görürmüş. Ya, gerçekten de her yerde düşman, her yerde tehlike var da, bir adam onu görmez ise, bu kimsenin mecnunluğu, deliliği nasıl tanımlanacak?’’ (S.20)
* * *
Celal Nuri'nin ‘‘Müslümanlara, Türklere Hakaret; Düşmanlara Riayet ve Muhabbed’’ adlı risalesi İstanbul'da 1913 yılında basılmış.
Bendeniz ise 31 Mayıs tarihli ‘‘Doğu Sorunu ve Büyük Güçler’’ başlıklı yazımı söyle bitiriyorum:
‘‘Bunca buğuz, bunca vefasızlık, bunca haksızlık, bunca nankörlükten sonra, susan Türk şöyle haykırsa çok mu?
‘‘Bre Allah'tan korkmaz, kuldan utanmaz, tarihten habersizler, bütün bunlardan sonra paranoyak olmuşum çok mu? Zırdeli olmadığıma şükrediyorum ben!’’
* * *
Öncesini bir yana bırakalım ve Celal Nuri'nin risalesini başlangıç olarak alalım: Demek ki ülkemizde tam 90 yıldır işler böyle. Birtakım insanlar kendi halkına, kendi ulusuna hakaret ederek, yabancıların bir yerini yalayarak varoluşunu kanıtlamaya çalışıyor ve kendisi gibi düşünmeyenleri ‘‘folie de la persucution’’ hastalığıyla, paranoyaklıkla suçluyor.
Bu muhteremlerden biri, Irak operasyonu sırasında işe el koymadığı için Silahlı Kuvvetler'i suçluyordu; birkaç gün önce de televizyondaki programlarında, işgal sonrası ABD'nin dümen suyundan gitmediği için gene Silahlı Kuvvetler'i suçlamaktaydı.
* * *
Ben kendim için ‘‘folie de la persucution’’ ya da paranoya sıfatlarına razıyım, ama artık bu insanlara da bir sıfat bulalım!