GENELKURMAY Başkanı’nın 14 Nisan 2009 günü Harp Akademileri’nde yaptığı toplantıya davetliydim, sağlık nedeniyle katılamadım.
Konuşmayı televizyonda dinledikten iki gün sonra yurtdışına çıktım. Ciddi yazılarımdan bıktıklarını söyleyen bazı dostlar Paris’i, Lüksemburg’u, Brüksel’i anlatmamı istiyorlardı. Bir ara ben de öyle düşündüm. Ama olmadı, yazamadım. 18 Nisan’dan bu yana okuduğunuz yazıları Paris’te yazdım. Salıdan bu yana yayınladığım yazıların devamı olarak Genelkurmay Başkanı’nın konuşmasından (tarikat ve cemaatlerle ilgili) birkaç alıntı yapacağım:
YENİ ARAYIŞLAR
"Weber’e göre, sosyolojik açıdan, dinlerin belirli sosyal ve tarihsel ortam içinde almış olduğu görünüm yani ’yaşanan din’ önemlidir. Yaşanan din de bir noktada, kitlelerin o dini algılama ve uygulama biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Yaşanan dinin görüldüğü en önemli alan, sosyal ve ekonomik yaşamla dini bağdaştıran sosyal gruplar, cemaatlerdir."
"Burada gene Weber’e göre önemli bir nokta var. O da: İnanç boyutu bir sosyal olgu olarak ele alınıp bu boyut ile sosyal, ekonomik ve siyasal yaşam arasındaki etkileşim incelendiğinde, din, ekonomi ve siyaset arasında bir ilişki görülebilir. Bu görüş, geçerliliğini bugün de korumaktadır. Weber, bu düşünce çerçevesi içinde Batı kapitalizminin gelişmesiyle Protestanlık arasında çok sıkı bir bağ olduğunu öne sürmüştür. Gelişen burjuvazi ekonomik iktidarını kurduktan sonra siyasal iktidarı kilisenin ve monarşinin elinden almıştır. Böylece Batı demokrasisinin kurulmasında önemli bir evre de oluşmuştur."
"Bu durum, bugün için de geçerliliğini korumaktadır. Ancak, yakın dönemde bazı gelişmeler, dinle toplum, dinle ekonomik yapı arasında yeni bir ilişkiyi öne çıkartırken mevcut ilişkilerin de yenilenmesini sağlamıştır. Yeni kimlik ve aidiyet arayışları, ekonomik beklentiler, yaşanan büyük göç olgusu ve sosyal devlet olgusunun zayıflaması, toplumları ister istemez yeni dayanışma arayışlarına itmiştir. Bu nedenler, günümüzde de sosyal gruplaşmalara ve din ekseninde bazı cemaatleşme yapılanmalarının gittikçe artmalarına neden olmuştur."
YERYÜZÜ DESPOTLUĞU
Burada araya gireceğim: Weber’in ileri sürdüğü ilişki, yani din-kapitalizm ilişkisi Batı’da liberal ve laik düşünceyi güçlendirip kiliseyi "Göklerin Krallığına" çekilmek zorunda bırakmasına karşın, bu ilişki, bizde, aksine, "Göklerin Krallığı"nı yeryüzü despotluğuna çevirmek yolunda ilerlemektedir. Bu ilerlemenin öncülüğünü de tarikat ve cemaatler yapmaktadır. Amaçları Cumhuriyet’in laikliğini yeryüzünden kovmak. Devam edelim:
GÜÇ İMAJI YANILTIR
Weber’e göre "modern organizasyon, özgürleşmeye dayalıdır. Sivil örgütler ise giriş ve çıkışın özgür iradeye bağlı olduğu, gönüllülük temelinde işleyen açık örgütlerdir. Dinsel cemaatler ise kapalı ve içe dönüktür. Cemaate giriş ve çıkış çok farklı dinamiklere bağlıdır. Bu koşullar altında, dinsel cemaatlerin, hele çıkar çevresinde örgütlenmişse, sivil toplum hareketi olduğunu ileri sürmek çok güçtür. / Bu düşünceye rağmen, bugün de bazı din eksenli cemaatler, kendini demokratik alanın bir oyuncusu olarak takdim etmekte ve çeşitli nedenlerle de görünürde kendilerinin güçlü bir konuma geldiğine inanmaktadırlar. Ancak bu güç imajı ve algısı yanıltıcıdır. İşte bu tip bazı cemaatler hedeflerine ulaşmada kendilerine en büyük engel olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’ni görmektedir. Bunun için de, her fırsattan istifade ederek, desteklerinin de yardımıyla TSK aleyhine faaliyetlerde bulunmaktadırlar. Bu yapılanlara karşı, hukuk devleti kapsamında TSK’nın tepkisiz ve etkisiz kalacağını düşünmek ise büyük yanılgıdır."