DAHA geniş anlamda kullanılsa da “diyet”, “kan borcu” demektir, ki çok ağır bir borçtur. Bu bağlamda, ne bizzat Galatasaray’ın ne de Galatasaraylının herhangi bir diyeti olabilir.
Konumuz, “Ali Sami Yen Spor Kompleksi T(ürk) T(elekom) Arena” dedikleri şey. “Arena” sözcüğünün mide bulandırıcı bir özenti olduğunu da unutalım! ALKIŞLAR DA, AĞLAR DA Bir takımın taraftarı olmak hiçbir şeye benzemez. İnsan sevgilisini bırakabilir, karısından ayrılabilir, siyasal görüşünü ve partisini değiştirebilir, cinsiyet değiştirebilir ama taraftarı olduğu spor kulübünü değiştir(e)mez. Arada bir değiştirenlerin olduğunu duyuyorum. Üzerinde durmaya değmez. Bir takımın taraftar kitlesi kozmopolittir: Bir patron ve işçisi, bir faşist ve onun baş düşmanı komünist aynı takımı tutabilir. Taraftarlığın dini ve ırkı yoktur. Hepsi birden Galatasaraylı, Fenerli, Beşiktaşlı olabilir. Sünni Müslüman olan taraftar Camiye, Alevi Cemevi’ne, Hıristiyan Kilise’ye, Yahudi Sigagog’a gider. Kendi partisine oy verir. Ama stadyumda yan yana oturur. Kendi takımını alkışlar ve onun için ağlar! 15 OCAK’TA YAŞANANLAR Sözü şuraya getirmek istiyorum: 15 Ocak 2011 Cumartesi günü yeni Ali Sami Yen’in açılış töreninde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın stada girişinin anons edilmesine seyirciler ıslıkla tepki gösterdi. Ardından, Başkan Adnan Polat ve öteki konuşmacıların Başbakan Erdoğan’ın adını ballandırarak her anışında seyirci tepkisini arttırarak ıslıklamayı sürdürdü. Derken, TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar’ın Galatasaray’ın merhum başkanı Özhan Canaydın’ı “Acz içindeki kulüp başkanı” olarak tanımlaması üzerine protestolar şiddetlendi. (Cumhuriyet, 15.01.11) Bunun üzerine Başbakan Erdoğan stadı terk etti. Bu konuda iki ilginç yorum var. Adnan Polat: “Stadı yaparken, her safhasında yardımcı olan Sayın Başbakan Tayyip Erdoğan’dır. Kendisine teşekkür ediyoruz. Sağ olsun, var olsun!” Gençlik ve Spor Genel Müdürü Yunus Akgül: “Yaşananlar organize. G. Saray taraftarı bu kadar nankör olamaz!” ‘NANKÖR’LÜ HAKARET Tribünlerdeki Galatasaraylıların tepkisinin kaynağını bu iki cümle tercüme edip dile getiriyor. Galatasaray tarafları aylardır Başbakan’a çekilen yağlar ve şükran törenlerinden bıkmış durumdaydı. Başbakan yeni Ali Sami Yen’in yapım masraflarını kendi cebinden ödememişti. Zeki ve kültürlü Galatasaray taraftarı yavaş yavaş kendisinin politik olarak satıldığını hissetmeye başladı. İsyan sınırına geldi. Bu duyguya, Ali Sami Yen’e ve rahmetli Özhan Canaydın’a hakaret edildiği duygusu eklendi. Tepki bu “satılmış olma duygusu”na karşı isyandan kaynaklanıyor. Sonunda, Ömer Seyfettin’in öyküsünde olan oldu ve Galatasaraylı diyet borcu kolu kesip attı. Ayrıca Başbakan’ın stadyumu terk etmesi bir yana, ertesi gün, öfkeye kapılıp taraftarı “nankör” olmakla suçlaması Galatasaray’a yapılmış büyük bir hakarettir. Galatasaraylı iyiliğin değerini bilir ama başına kakılmasına katlanamaz. Şükran duyar ama satılmaz. Şükran zarif bir duygudur, erdemdir ama esaret kemeri değildir! Unutulmasın ki İkinci Dünya Savaşı’nı kazanan Winston Churchill, savaşın ardından yapılan ilk seçimde muhalefete yenilmişti. Öfkeyle kükreyen Başbakan’ın davranışı hoşgörü ve demokrasi ile asla bağdaşmaz! “Bu” Adnan Polat da ilk seçimde başkanlığa veda edebilir.