FİKRET Hakan’ın "Siyah Işık" adlı şiir kitabını Brüksel’e kadar yanımda taşıdım. Kitabın içinde bir gazete kesiği de var "Üç Arkadaş" adlı filmi üzerine.
"Siyah Işık" adı, kaldığımız The Dominican adlı otelin rengiyle de uyumlu. Otelin odalarında, banyolarında siyah egemenliği var. Siyaha özel bir tutkum olmamasına karşın geçen mayısta kaldığımda bu otele vurulmuştum. Gençliğimde otellere tutkundum.
Şimdiye kadar yüzlerce otelde kaldım. Beş yıldızlısından yıldızsızına kadar. Aklımda kalanlar; Tokyo’daki Okura Oteli, Paris’teki Raspail ve Seine Sokağı’ndaki La Louisiane otelleri, İskenderiye’deki Hotel Cecil, Kahire’de 20 yıl önce kaldığım Shepheard’s Hotel.
Geçen yıl burada, Brüksel’de kaldığım The Dominican’ı Ülker’e göstermek istedim.
* * *
Otelleri yerlerinde bırakıp Fikret Hakan’a dönelim. Fikret Hakan kitabının adını neden "Siyah Işık" koydu acaba? Kendisine sormadım, sormayacağım. Ama kitabın arka kapağındaki bir dörtlüğe başvuracağım:
"Yokluğunda başlat / Varlığını / Ey aslı ışığa dayalı / Gece."
"Varlık ve yokluk" gibi ters birlik ilişkisini düşündürüyor. Renkler arasında böylesine bir ters birlik sadece siyah ve beyaz arasında var. Öteki beş rengin tersi, karşıtı yok: Sarı, kırmızının tersi değil; kırmızı, beyazın karşıtı değil.
Siyah aydınlıkta, ışıkta güzel oluyor: Tıpkı, The Dominican’ın banyosunda olduğu gibi.
* * *
Yıl 1955. Mersin’de, Hastahane Caddesi’nde Özislam Demirsar ile yürüyoruz. Küçük Hamam Sokağı’na dönülecek yerde Güneş Sineması’nın sırt panosu var. Duvara dayamışlar. Üzerinde yeni bir filmin afişi: Battal Gazi Geliyor. Başrolde yeni bir oyuncu: Fikret Hakan.
Özislam afişe baktı baktı, "Bu Fikret Hakan, benim askeri ortaokuldan arkadaşım" dedi, "Asıl adı Bumin Gaffar Çıtanak."
23 Nisan 1934 doğumlu Fikret Hakan, 1940’ların efsane aydın ve çevirmeni Gaffar Güney hocanın oğlu. Tiyatro ve sinemaya bulaşmayıp Seçilmiş Hikáyeler Dergisi’nde yayınlanan "Sidikli" adlı öykünün izini sürseydi, zamanımızın en önemli öykü yazarı ve romancılarından biri olurdu.
Önemli olan "yazmak"! Fikret bunun farkında: Şiir yazıyor, roman yazıyor. Henüz yayınlanmayan son romanının üzerinde nasıl çalıştığını biliyorum. Yirmili yaşlarında "Sidikli"yi yazmamış biri böylesine "hevesli" kalamaz.
* * *
Fikret’le ne zaman, nerede tanıştık, anımsamıyorum. Tanıştığımızda ikimiz de birbirimizi biliyorduk. Yıllar sonra, bir gün, Gölköy’deki Antik’te tavla oynarken "Sidikli"yi sordum. Gözleri fal taşı gibi açıldı. Ama bilmemi de doğal karşıladı. O gün edebiyatla derin ilişkisinin sürdüğünü fark ettim. O sırada Telos Yayıncılık’ı yönetiyordum. "Bir dosya hazırla, bana ver" dedim. Daha sonra "Hamalın Uşakları"nı (1997) yayınladım. Ardından, babası Gaffar Güney’in eski, unutulmuş ama aranan çevirilerin bir seçme.
Şimdi simsiyah The Dominican’da Fikret’in "Kara Işık’ını (Serander Yayınları) okuyorum.
Düşünüyorum: Sinemacı arkadaşlarımın çoğunda el değmemiş, saf bir bölge var. Orada gerçek kişiliklerini saklıyorlar. Ben orada onları görüyorum!