YAZININ adı "Gözün aydın Türkiye, Fahir Aksoy’dan Haber Var!" olmalıydı. Fahir Aksoy değerli bir insan, tanınmış bir ressamdır.
Türk naif resim sanatının en önemli ressamlarından biridir. Mucizevi 1910 kuşağından, zarif, ince, yemek yapma ve yeme ustası... Ankara-Gaziosmanpaşa’daki evi 1970’li yıllarda yazar, şair ve ressamların, genç akademisyenlerin pazar günleri toplantı yeriydi.
Fahir’e Orhan Veli’nin tekerlemesiyle takılırdık: "Sarhoş Fahir, sarhoş Fahir, ne bilirsin aşka dair." O da cevabını yapıştırırdı: "Şiir yazmaktan sanık, Orhan Veli Kanık!"
* * *
Fahir Aksoy’un imgesi birçok öyküye, birkaç romana "model" olmuştur. Fahir’den uzun süredir haber almıyordum. Son yıllarda arada bir değiştirdiği kasabalarda (Foça, Kalkan, Erdek) inzivaya çekildiğini bildiğim için, kendisini rahatsız etmek istemiyordum.
Derken, gazete adresime bir mektubu geldi: "94 yaşıma basmama üç ay kaldı sanırım. İç organlardan gelen sinyallere göre 95’te finale ulaşacağız... Şimdilerde Erdek’te Sosyal Sigortalar emekli maaşı ve çok seyrek sattığım resim parasıyla, prostatla, mide ülseriyle, kalp yetmezliğiyle sarmaş dolaş hálá nasıl yaşadığıma şaşıyorum.../... Ankara’da iken Yugoslavya’da mallarımızın karşılığı olan para Türkiye’ye yıllarca önce gönderilmiş olmasına ve dağıtılması için hiçbir neden kalmamasına karşın hálá ödenmedi. Birçok hak sahibi öldü. Son günlerimde biraz rahatlarım diye düşünüyordum, ama..."
* * *
Nedir bu Yugoslavya’daki mallarla ilgili pehlivan tefrikası?.. Fahir’e on yıllarca selam verdikten sonra "A be, nedir bir haber Yugoslavya’dan?" diye sorduğumuz hikaye?
Olay İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden hemen sonra başlıyor. Ama asıl kaynağı çok daha önce başlayan göçlere dayanıyor. Türkiye’ye göç edenlerin büyük bir bölümünün malları daha sonra adı Yugoslavya olacak olan topraklarda kalıyor. Ama geri dönmek ve malları satmak umudu var. Fakat, savaş sonunda Yugoslavya’ya komünizmin gelmesi üzerine, yeni hükümet Türk gayrimenkullerinin en değerli olanlarını devletleştiriyor ve kendi aralarından seçtikleri bir takdir komisyonu devletleştirilen malları değerlendiriyor. 1947 ya da 1948 yıllarında 35 milyon ABD doları kadar parayı Türk hükümetine teslim ediyorlar.
Yapılan ödemelerin toptan bir ödeme olduğunu ileri süren zamanın hükümetleri, hak sahiplerine "Durun, önce bize dosyalarınızı verin, bakalım mallarınız devletleştirilmiş mi?" diye çıkışıyor. İşi de Maliye Bakanlığı Milli Emlak Genel Müdürlüğü’nde kurulan bir komisyona havale ediyor. Anlaşılan "havale" durumu hálá devam etmekte...
İşin iyice çıkmaza girdiğini görünce, dönemin (1974-75) TBMM Bütçe Komisyonu Başkanı İsmet Abi (İsmet Sezgin) ile görüştük, durumu anlattık. İsmet Abi, hak sahiplerine haklarının yüzde 90’ının ödenmesine dair bir yasa çıkartmayı başardı. Fahir’in eline biraz avans para geçti, ama onu da bir sanat dergisi çıkartayım derken batırdı.
* * *
Demek ki bu yasaya ve aradan geçen 30 yıla ve bütün işlemlerin bitmesine karşın sorun hálá mutlu sona ermemiş. Hak sahiplerine faizleriyle birlikte ödeme yapılması gerekirken ana para bile ödenmemiş... Fahir Aksoy, ölenlerin dışında hayatta kalan hak sahiplerinin çoğunun sefalet içinde yaşamaya mahkum edildiğini yazıyor. Ve dikkat! Fahir Aksoy üç ay sonra 95 yaşına giriyor! Fahir’in 100 yaşını görmeden gideceğini sanmıyorum, ama lütfen, kültür hazinemizin bu değerli insanına alacağı olan paranın tümünü ödeyin de gitmekte bu kadar acele etmesin!...