BIKTIM şu Avrupa Birliği tartışmalarından. Türkiye ile Avrupa Birliği örgütü ve ülkeleri arasındaki tartışmalardan değil. Böyle bir şey saçmalık olur.
Benim bıkkınlığım yazarlar arasındaki imalardan, kinayeli dokundurmalardan. Özellikle de Avrupa Birliği’nin kılıcının altına Türkiye’nin boynunu koyun gibi uzatmasından yana olanlardan bıktım.
Avrupa Birliği’nin Türkiye’nin ayaklarının altına kırmızı halı sermeyeceğini, Türkiye’nin ve toplumunun önünde açılacak olanın Avrupa Birliği’nin cümle kapısının değil, ama Sırat Köprüsü’nün kapısı olacağını tahmin edenleri topa tutuyorlardı.
Sakınımlı davrananların dedikleri çıktı ama Ana Rahmine ‘Haklı’ Düşmüş Olanlar gene onlara veryansın ediyorlar.
* * *
Ama tarihin adaleti her şeyin önünde!
Bu işin başından bu yana ilk kez (hiç çekinmeden söyleyeyim!) benim yazdıklarımı özetleyen bir manşet çıkardı Radikal: ‘Alışmak gerek: Hep AB’nin dediği olacak.’ (9 Ekim 2004)
Bakın, ‘Bu iş sizin işiniz. Kendinizi sevdirmek için gerekeni yapmak zorundasınız!’ diyen Lüksemburg’lu bir bakanın sözlerini yorumlarken aynı gün ne yazmışım:
‘Bu türden cümleyi bütün AB’li politikacıların ağzından duymak mümkün! Ne mümkünü, kesin! Bu bağlamda değerlendirecek olursak: Beğenecek taraf AB ülkeleri, beğenilecek ve kendini beğendirecek olan daTürkiye’dir!’
Ve 6 Ekim günü ak ile kara belli oldu, Sırat Köprüsü’nün önündeki dar kapı açıldı. Türkiye’nin önünde açılan AB’nin kabul salonunun kapısı değil, o kapı ile Türkiye arasındaki Sırat Köprüsü’nün kapısı, efendim!
* * *
Vahap Munyar’ın Fransa Senatosu danışmanı, Sorbonne’da öğretim üyesi ve Le Monde yazarı Nicolas-Jean Brehon’dan söz ettiği‘Sokakta bu kadar türbanlı varken Fransa sizi istemez!’ (Hürriyet, 04.10.04)başlıklıyazısını okudunuz mu?
Nicolas-Jean Brehon, ‘Bizim yeterince Müslümanımız var, üstüne bir de Türkiye’yi istemeyiz’ diye düşünen Fransızların, Türklerin öteki Müslüman ülkelere benzemediğini anlamakta güçlük çekeceğini söyledikten sonra ekliyor:
‘Bundan 15-20 yıl öncesine oranla İstanbul sokaklarında dolaşan türbanlı sayısı artmış durumda!’
Ama kibarlık edip ‘Mösyö, başbakanınızın eşi, bakanlarınızın eşleri türbanlı... Fransız halkı için türban köktendinci İslámcılığın simgesi!’ demiyor.
* * *
Avrupa Birliği-Türkiye ilişkileri konusunda yazdığım, kimi zaman ironi katkılı nesnel yazılarımın yanlış yorumlanmasına engel olmak için: Türkiye’nin AB’nin bütün dediklerini yapmak zorunda kalmamasını bütün kalbimle dilediğimi söylemeliyim. Ancak önceden kabul etmek zorunda olduğu, tartışamayacağı bir AB müktesebatı var önünde. Ayrıca, AB’ye girerek dinsel saplantılarını gerçekleştirmeyi planlayan hükümetin sakalı AB’ye kaptırdığı görülüyor. AB de saplantı ve takınaklarını demokrasi idealiyle kamufle eden hükümetin bu zaafından alabildiğine yararlanıyor. AKP hükümetininki tam anlamıyla bir ava giden avlanır durumu.