Enis Berberoğlu’nun başına gelenö

ENİS Berberoğlu 14.06.09 tarihli Vakit gazetesini gördü mü acaba?

13.06.09 tarihli "Gelin Ruhban Okulu’ndan önce laikliği tartışalım" başlıklı yazısını Vakit gazetesi, "4x4’lük Ergenekon yazısı" olarak tanımlıyor. Bir yazarın imam-hatip okullarının kapatılmasını, Ruhban Okulu’nun açılmasını istemesi tipik bir Ergenekonculuk(!) imiş? Vah gidi vah!..

Vakit gazetesi Enis Berberoğlu’na soruyor: "Enis Bey, Ruhban Okulu sevdanız nereden kaynaklanıyor, yoksa vaftiz ettirilecek birileri mi var?"

Tam anlamıyla Vakit gazetesine yaraşan şirretlikler. Ancak canımı sıkan bir şey var: Ergenekon ve Ergenekonculuk’un kimilerinin elinde ve ağzında tehdit ve şantaj öğesine dönüşmesi. Bu gidişle ne Ergenekon ne de Ergenekonculuk belini doğrultabilir!

41720 VAKIF

Vakit’in son on yılda benim hakkımda yaptığı tezvirat birkaç klasörü doldurdu. Ben şerbetliyim bu rezilliklerine.

Enis Berberoğlu, "Laikliği dünyaya 1905 yasalarıyla Fransa öğretti. Türk laikleri ilk günden itibaren Fransız ilhamıyla yetişti. Ne var ki, Fransa’da din devletten hakikaten bağımsız? Yani bizdeki gibi çakma laiklik uygulanmıyor. Din adamlarını devlet yetiştirmiyor, maaş ödemiyor" diye yazmış 13 Haziran günü.

14 Haziran tarihli yazısında da "Cami vakfa bırakılsın maaş kaynağı özelleşsin" diyor.

Ardından sağlam bir araştırmaya dayalı olarak, devletin yönetimi altında olan 41 bin 720 adet mazbut vakıf olduğunu yazıyor. Vakıflar, Karun kadar zenginmiş yani?

HER ŞEYH BİR PAPA

Ben, Enis Berberoğlu’nun, Avrupa’da olduğu gibi "Kilise (Cami) Vergisi" verilmesini önereceğini sandım ve korktu idim. Çünkü halk cami yaptırır ama camiye ve imama bir tas buğday vermez. O zaman camilerin yönetimi cemaatlerin, şeyhlerin, tarikatların eline geçer.

Hoş, camiler vakıflar eliyle yönetilse de gene aynı sonuç çıkar. Maksat halkın vergilerini korumak ise, devlet din işleri yatırım ve masraflarını vakıfların gelirleriyle ödüyor. Ödemiyor mu? "Ha vakıflar yönetsin, ha Diyanet İşleri Başkanlığı" diyecek kadar saf değilim. Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kuran zekánın büyüklüğü ve kavrayıcılığı karşısında saygı ile eğiliyorum. Bu başkanlığı kurarak İslam dininin kurumsal yapısını çok iyi tanıdıklarını kanıtladılar. İslam’ın Hıristiyanlık gibi ele gelir, gözle görünür bir kurumsal yapısı (kilise örgütü) yoktur sanki. Bu nedenle de yukarıdan aşağıya genişleyen bir hiyerarşik yapısı da yoktur sanılır. Doğrudur, kilise gibi bir hiyerarşik yapı yoktur İslam’da. Ama "Aman ne iyi!" demeyin sakın: İslam’da her tarikat, her cemaat, her şeyh, her imam, her hoca kendi başına bir "papa"dır. Hıristiyanlık’ta sadece Roma fetva verebilir. İslam’da ise her müftü ve müftülük fetva verebilir. Veriyor. Bir de ötekiler var: Ben bilmiyorum ama bir bilen vardır mutlaka: Türkiye’de fetva veren kaç ağız var acaba? Bu İslami derebeylik anarşisi asıl Osmanlı zamanında vardı ki ne siz sorun ne de ben söyleyeyim!

PROF. ÖZTÜRK’E SORUN

Devlet denetimi aradan çekilsin Türkiye’de camiler, tarikatlar, cemaatler arası iç savaş çıkar.

Ortada resmi bir yapı, Diyanet İşleri yapısı olduğu için sanki bir iktidar savaşı yokmuş gibi görünüyor. Ama var: Başkentte var, her ilde ve her ilçede var. Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın beğenmediğimiz denetimi olmasın Türkiye atom bombası gibi patlar. Vakit gazetesinin tanımlamasıyla benim gibi bir "ateist-Marksist"e inanmayanlar, Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’e sorabilirler.
Yazarın Tüm Yazıları