Paylaş
ÖĞRETMEN
Genç Cumhuriyet ortaöğretimde öğretmen gereksinimini karşılamak için 1926-27 yılında Eğitim Enstitüsü sistemini kurmuştu. Bir de Yüksek Öğretmen Okulu vardı. Eğitim Enstitüleri 1982 yılında Eğitim Fakülteleri bünyesine alınarak ya da dönüştürülerek “öğretmen yetiştirmek” konusunda yeni bir adım atıldı. Bütün eğitim-öğretim disiplinlerindeki yüksekokullar (müzik, resim, spor) eğitim fakültelerine bağlandı. 1998 yılında bir başka hamle ile, farklı kurumlarda öğretmen yetiştirmekten vazgeçip bütün kurumlar Eğitim Fakülteleri’nde birleştirildi. Bu arada, galiba 2006 yılında (İlahiyat Fakültesi kaynaklı) din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliği de Eğitim Fakülteleri’ne aktarıldı.
Pedagoji bilimi de bunun böyle olmasını ister. Eğitim Fakültesi’ni seçen kişi daha başından itibaren öğretmen olmayı seçmiş bir insandır. Ruh ve beyin olarak kendini buna hazırlamıştır. Zaten 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 1 ve 2. maddesi de öğretmenlik mesleğini şöyle tarif eder: “...Devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleğidir...// Öğretmenlik mesleğine hazırlık genel kültür, özel alan eğitimi ve pedagojik formasyon ile sağlanır.”
ALİCENGİZ OYUNU
Eğitim Fakülteleri fabrika gibi üretim yapıyordu. Böyle işlediği için de yüz binleri aşkın mezunları MEB kapılarında atama bekliyordu. Ancak din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliğinin Eğitim Fakülteleri’ne aktarılması İslamcı çevrelerde büyük bir rahatsızlık yarattı. Derken bunun da bir çaresi bulundu: YÖK Başkanlığı 08.09.09 günü Atatürk, İstanbul ve Uludağ üniversitelerine gönderdiği cevap yazısı ile fen, edebiyat ve ilahiyat fakültelerinde öğrenim görenlere lisans öğrenimleri sırasında pedagojik formasyon dersleri verilmesi önerilerinin kabul edildiğini bildirdi.
Tam anlamıyla bir alicengiz oyunu: Eğitim Fakülteleri öğrencileri 4+1=5 yıl üzerinden mezun olurken fen, edebiyat ve ilahiyat fakültesi mezunları 4 yılda öğretmen olabilecek. Akıl almaz bir şey. Nedir bu dalaverenin aslı-astarı? Teknik ayrıntılarına dalmadan konuyu deşelim:
AMAÇ: YENİ ALAN
Yüz binlerce fen ve edebiyat öğretmeni atanmayı beklerken fen ve edebiyat fakültesi mezunlarına öğretmenlik hakkı verilmesi hiç de akıl kârı değil. Nasıl olsa öğretmenliğe atanmayacaklar. Onlar ilahiyat fakültesi mezunlarının yanında figüran. Amaç ilahiyat fakültesi mezunlarına yeni alanlar açmak.
Ancak burada da karşılarına 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu çıkıyor. Bu yasaya göre açılan İlahiyat Fakültesi’nin amacı din kültürü ve ahlak öğretmeni üretmek değil “Dinî bilgiler konusunda yüksek uzmanlar yetiştirmek”tir (Madde: 4). Dolayısı ile YÖK’ün bu yasadışı girişimi de karakolluk olacak. Oldu bile. Çünkü Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası’nın (Eğitim-Sen) Danıştay’a bir dava açtığını duydum.
YÖK’ün gözü öylesine dönmüş ki öğretmenler arasında eşitlik ilkesini fırlatıp atıyor. Eğitim-öğretimi İslamileştirmek için İlahiyat Fakülteleri’ni kullanıyor. Ama bereket versin Tevhid-i Tedrisat Kanunu var.
Paylaş