Demokrasi muskası

ESKİDEN neredeyse herkesin boynunda ya da sağ köprücük kemiğine denk gelecek şekilde iç çamaşırının üzerinde bir muska ya da hamaylı olurdu.

Hastalıklara karşı, nazara karşı sihirli muska!

Bir "Ocak" ailesinden gelmeme karşın, benim hiçbir zaman muskam olmadı. Sihirli güçlere, efsuna falan inanmam. Bu nedenle, demokrasi kavramını muskaya dönüştüren zevattan zerre kadar hoşlanmam. Demokrasinin muska olma madrabazlığını bir yana bırakalım, ta başından bu yana ve günümüzde, demokrasinin kendisinin muskaya gereksinimi vardı, var.

ÇIKMAZIN DUVARI

ABD’li filozof John Dewey, 1927’de şöyle yazıyordu: "Demokrasinin hastalıklarına karşı en etkili ilaç, daha çok demokrasidir!"

John Dewey’in dediği gibi ABD’nin toplumsal sorunlarının çözümü için daha fazla demokrasi ilacı kullanıldı: Genel oy hakkının yaygınlaştırılması, üst sınıfların iktidar üzerindeki nüfuzunun azaltılması ve iktidarın dağıtılması, kadınlara ve zencilere oy hakkının tanınması...

Bunların hepsi kapitalizmin daha iyi işlemesi için yapılıyordu. Yüz yıldır devleti ve demokrasiyi dilediği gibi biçimlendiren kapitalizm de artık çıkmazın duvarına dayandı: Ekonomiyi dolaylı ve dolaysız vergilerle boğulma noktasına getirdi. Devlet artık ekonomiyi yönlendirmiyor ama kimilerinin aklına otuz yıl öncesine dönmek gelmiyor değil.

Çünkü demokrasinin düzen ayarının bozulması da sınırların ötesine geçti.

GÜVENDEKİ ÇELİŞKİ

"Daha çok demokrasi" ilkesinin egemen olduğu bu ülkede, yani ABD’de yapılan her kamuoyu yoklamasında tuhaf bir sonuç çıkıyor. En çok hangi kamu kuruluşuna güven duyuyorsunuz sorusunun yanıtı hiç değişmiyor: Yüksek Mahkeme, Ordu ve Merkez Bankası. (Fareed Zakaria, "The Future of Freedom")

Bu üç kurumun ortak özelliği var: Yönetimleri demokratik değil.

Seçimle ilgileri yok ve kamuoyu baskısına karşı bağışıklıkları var.

"Demokrasinin hastalıklarına karşı en etkili ilaç, daha çok demokrasidir" ilkesinin egemen olduğu ABD ülkesinde halk başkana, senatoya, temsilciler meclisine, belediye başkanlarına, valilere, eyalet meclislerine, seçimle gelen şeriflere güven duymuyor.

Demokratik seçimin ve demokrasinin geçerli olmadığı Yüksek Mahkeme, Ordu ve Merkez Bankası’na güven duyuyor.

Bu bir çelişkidir: Bizzat kendi baskısının, "kamu baskısı"nın geçerli olduğu kurum ve kuruluşlara değil, ama "kamu baskısı"nın etkin olamadığı kurum ve kuruluşlara güveniyor.

O KİTAP TAVSİYEMDİR

Türkiye’de de halk, Başbakan’a, bakanlara, milletvekillerine değil Cumhurbaşkanı’na, TSK’ya güveniyor. Ayrıntılı ve iyi ölçer bir halkoyu yoklaması yapılsa, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay’ın yer alacağını tahmin edebiliriz. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, henüz tam anlamıyla bağımsız değil. Bağımsız olduğu zaman, Merkez Bankası da güven kazanacak.

Demokrasiyi muska sayanlarımız, atanmışların seçilmişleri denetlemesini ve iktidarlarını sınırlandırmasını demokrasiye aykırı buluyorlar. Oysa gerçek demokrasi bu! "Bırakınız yönetsinler!"in antidemokratik olduğundan haberleri bile yok.

Demokrasi muska değildir, mucizevi gücü yoktur. Demokrasinin de yeniden düzenlenmeye ve halkoyu baskısıyla bu kadar yüz göz olmaktan kurtulmaya gereksinimi var.

Alimlerin ve muskacıların demokrasi üzerine kafa yormaları gerekiyor. Bu arada ben üzerime düşeni yaptım ve Fareed Zakaria’nın kitabını Kırmızı Yayınevi’ne tavsiye ettim.
Yazarın Tüm Yazıları