KUŞAĞIMIN övünç kaynaklarından, değerli yazar Demir Özlü biraz sonra okuyacağınız e-posta iletisini gönderdi.
Demir’in sözünü ettiği söyleşi metnini ben de eleştirecektim. Elimde hazır bir metin olduğu için, sözü Demir Özlü’ye bırakıyorum:
ÇAĞA UYMAZ
["15 Haziran’da Prof. Karpat’ın, Sabah gazetesinde Nazlı Ilıcak’la bir konuşması yayınlandı. Profesörün genel kültür yapısının genişliğine inanmakla birlikte, Türkiye’nin güncel durumunu inceleyen bu konuşmada çok önemli bilimsel ve tarihsel blokları atladığını düşünüyorum. Prof. bu konuşmada bir çeşit sınıfsal mücadele olarak (’Sosyal olay olarak’ diyor) günümüz Türkiye’sinde ’...devlet kuvvetiyle iktidarın sahibi olmuş ve zenginleşmiş orta sınıfın yerini, taşra kasabalarında, şehirlerde doğan bir orta sınıfın, yavaş yavaş meydanaçıkarak, ekonomik güç kazanması, sosyal mevki sahibi olması...’ olarak gözlemliyor. Bu gözlem doğru olabilir. Elbette bu mücadele önceki proleter-kapitalist, çalışanlar-sermaye sahipleri (işverenler) arasındaki mücadelelere benzemiyor. Sanayi devrimi de bütünüyle bir yana bırakılıyor. Zaten bugünkü Türkiye bu çeşit sınıfsal mücadelelerden epeyce uzakta. Hatta tarihsel, toplumsal ve ekonomik yapının bu çeşit sınıf mücadelelerine -yapısal özelliklerinden ötürü (bugün için) fazla olanak tanımadığı dahi düşünülebilir. İdeolojik yapılar bu durumu güçleştiriyor. Fakat Prof. Karpat’ın işaret ettiği, gözlemleyip saptadığı bu mücadelenin ’taşra burjuvazisi’ (diyelim) tarafından kazanıldığında ortaya bir modern toplum yapısı çıkabileceği çok şüpheli. Dinle örtülü ya da din zeminine basan zenginleşmiş, ama laikleşememiş bir hákim sınıfın çağa uyan bir toplum yaratması hiç de beklenemez. Tersine bu yönde dönüşen bir toplumsal yapı elbette dini yaşama dönüşün derin izlerini taşır.
DERİN BOŞLUKLAR
Sayın Prof. bu düşünceleri ortaya sürerken 18. Yüzyıl İngiltere’sinde doğan cesaretsiz sanayici sınıfın aristokrasiyi elemine etmemesi, daha sonra da yeni doğan işçi sınıfından çekinmesi yüzünden onunla ittifak etmesi sırasında, bu ülkede politik olarak yaratılan haklı dindarlaştırma gibi olguları düşünüyorsa -ki bu Kara Avrupası’ndaki sınıf mücadelelerine benzememektedir- (Engels bunları uzun uzun anlatmaktadır) bu tarihsel oluşumun Türkiye’deki tarihsel oluşumla paralellik göstermediğini de düşünmeliydi. Sadece bizdeki bu yeni zenginleşen sınıf halkı da dindarlaştırmak istiyor. Ama Prof. Karpat’ın düşünceleri baştan derin boşluklar taşıyor. ’... Modernliğin en önemliözelliği ferdiyetçiliktir... İnsanımız temelde ferdiyetcidir...’ diyor.
GERİ YAPIYA GEÇİŞ
Bu ferdiyetçilik akılcılıktan ve laik ayrışmadan geçmediği zaman ne yazık ki sadece ilkel maddi bir ferdiyetçilikti. Tarikatların ve tasavvufun rüyasal dünyasında yaşamayacaksak. Jacobenci diyelim kısa olması için, bu tutumun özelliklerini belirtirken: ’Temel amaç, eskigeleneklerden ayrılarak, yeni bir insan tipi yetiştirmekti: Milliyetçi, materyalist ve pozitivistbir insan’ diyor. Bunu ’ulusal gururu olan, akılcı ve pozitivist bir insan’ diye çevirelim. Söz konusu olan bir sosyal yapıdan başka bir yapıya geçerken bütünüyle kültürel ve manevi anlamıyla daha geri bir yapıya geçmenin övülecek ne yanı olabilir ki? Müslüman ve modern tek tek insanlar olabilir. Vardı da. Ama nerede Müslüman bütünsel bir modern toplum yapısı var? Böyle bir yapı kendiliğinden dinsel bir devleti de beraberinde sürüklemez mi? Bu modernizm Birleşik Arap Emirlikleri modernizmi değil mi? Gidiş de o yönde görünmüyor mu?"