23 Ekim 2010 tarihli Hürriyet’te Bülent Sarıoğlu imzalı çok önemli bir haber yayınlandı: “İlköğretim çağındaki çocuklarını türbanlı olarak okula göndermekte ısrar eden ailelere TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Zafer Üskül’den uyarı geldi.
Velilerin türban ısrarını değerlendiren Üskül, şunları söyledi: ‘Doğru, bu çocuk okuyacak. İlköğretim zorunlu, mutlaka okula gidecek. Ancak devletin koyduğu kurallara uyarak gidecek. 18 yaşını henüz doldurmamış çocuk ve gençlerin gittiği okullarda, ilköğretimde ve ortaöğretimde devlet düzeni kurmakla ve kurallar koymakla yetkilidir. Zaten anne babalara düşen yükümlülük de o kurallara uygun biçimde çocuklarını okula göndermektir. Bu konuda taviz verilemez. Taviz verilmesi demek çocukların eğitim hakkının engellenmesi demektir. Aileler mevzuata karşı direnirlerse suç işliyorlar demektir. Valilerin görevlerini yapması gerekir. Bu iş daha ileriye giderse, aile çocuğu baskı altına alırsa o zaman çocuk aileden alınır. Tüm bu yetkiler devletin elindedir. Tabii bunlar aşama aşama uygulanacak şeyler. İdare önce veliyi ikna etmeye çalışır. Şu anda yapılan bu. İkna olmazsa cezalar var. Çocuk aynı zamanda aile içinde baskı altındaysa ve öğrenim özgürlüğü engelleniyorsa devlet o çocuğu aileden alır ve öğrenim görmesini sağlar. Konu komisyonumuza gelirse benzer görüşümüzü açıklarız.” TÜRKÇE KONUŞAMAYAN BAKAN Bu açıklamayı Başbakan’ın, Milli Eğitim Bakanlığı’nın, AKP yetkililerinin yapması gerekirdi. Valilerin, kaymakamların ve Milli Eğitim müdürlerinin yapması gerekirdi. Bütün yetkililer hükümetin ve hükümet partisinin ağzına bakıyor: Yok kışkırtmaymış, provokasyonmuş, tuzakmış, yok zamanlaması manidarmış! Milli Eğitim Bakanı Çubukçu da, “İlkokullarımızda özellikle örtülü olarak eğitim görme talebiyle karşılaşmış olmamızı zamanlama açısından manidar buluyorum” demiş. Bu ne demek? Demek ki zamanlama iyi olsa manidar olmayacakmış, sakıncası olmayacakmış. Koskoca Bakan Türkçe konuşmayı bilmiyor. Bilmediği için de “vazifeyi ihmal” faslından suç işliyor. Suç suçtur, suçun “manidarı”, manidar olmayanı olmaz! Valilere, kaymakamlara, emniyet ve Milli Eğitim müdürlerine talimat verecek yetkili Milli Eğitim Bakanı ile İçişleri Bakanı idi. HÜKÜMETTEN KİM KORUYACAK 1950’de, demokrasi geldi neşesiyle, tramvay rayının üzerine yatıyorlardı. Keyif onun değil mi? Şimdi de evrensel değerlere töre katkısı yaparak bir “yerel demokrasi” icat ediyorlar. UNICEF kaynakları çocuk hakları sözleşmesinin bir maddesini çocukların diliyle şöyle söylüyor: “Büyükler, çocuklarla ilgili bütün yasalarda, bütün girişimlerinde önce çocukların yararlarını düşünürler. Büyüklerimiz bu ödevlerini yapamıyorsa devlet çocuklara bakar ve korur.” Çünkü çocuk ailesinin bir eşek gibi malı değildir. Sahibi eşeğe bile kötü muamele yapamaz, hayvan hakları unutulmasın! Anayasa’da, yasalarda, uluslararası sözleşmelerde çocukları türbana karşı koruyacak onlarca madde var. Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve AİHM kararları var. Ama AKP hükümetine karşı kim koruyacak? Zavallı çocuklar!