Paylaş
Bana Michel del Castillo’nun “Karar Gecesi”ni hatırlattı. İki roman arasında herhangi bir alışveriş yok. Ayrıca Cüneyt Ülsever’in “Karar Gecesi”ni okuduğunu da sanmıyorum.
“Karar Gecesi”, “Bir insan neden ve nasıl polis olur” sorunsalını ele alır. Bu sorunun felsefi bir boyutu vardır. Bir genç polis okulunu bitirdikten sonra polis memuru olur. Bu değil. Dünyayı ve ruhları denetim altında tutmak isteyen bir polis türü de vardır. Ona felsefi (metafizik) polis denir. Bu oluşum, gerisinde bir metafizik ve mistik bir taban gerektirir.
¡ ¡ ¡
Cüneyt Ülsever de “İtirafçı Çığlık Taşlıdağ”ın konumunu (çok derinlemesine ve çok boyutlu olmasa da) felsefi çekirdeğinden ele alıyor. Güvenlik güçlerinin eline geçen bir çetecinin itirafçı olmasının devindirici motoru bireysel çıkar planında ele alınabilir. Ancak PKK’yı politik ve etik açıdan ideolojik olarak çökertmeyi amaçlayan bir itirafçı, entelektüel bir açmaza da girmiştir.
İtirafçı Çığlık Taşlıdağ daha yüzünü operasyonla değiştirme evresine gelmeden itiraf süreci içinde değişime uğramıştır. Tıpkı, bir sabah uyanınca kendini hamamböceği olarak bulan, Kafka’nın kahramanı Gregor Samsa gibi. Gregor Samsa bir sabah aynaya bakınca kendini bir hamamböceği olarak görüyor. Bu değişim ve dönüşüm ani bir mutasyon sıçraması mıdır, yoksa aynadaki görüntü bir dönüşüm sürecinin son noktası mıdır?
PKK’nın, roman kahramanı Çığlık Taşlıdağ yönetiminde Alevi “Gezi Mahallesi”ne karşı düzenlediği saldırının başarısızlığa uğraması bir rastlantıya mı bağlıdır, yoksa böyle bir sonucu metafizik bir darbe mi istiyordu?
¡ ¡ ¡
Bir polisiyenin dolaysız ve yalın diliyle yazıldığı
için romanın tarlasında yatan madeni fark etmek biraz zor olabilir. Ama roman kahramanının adı neden “Çığlık” + “Taşlıdağ”? Düşünsel çözümleme işine
buradan başlanabilir.
Cüneyt Ülsever’in kahramanı bireysel çıkardan çok bir düzeni, bir yazgıyı değiştirmek için itirafçı oluyor. Belki kendisi de farkında değildir ama düzene burnunu sokarak yaptığı (yapacağı) iş bir Olimpos tanrısının ya da Herakles’in işlerine benzetilebilir. Bu bir ruhsal sabotajdır aynı zamanda.
Çığlık Taşlıdağ’ın olayların gidişini değiştirmek için yaptığı felsefi (belki de metafizik) ve etik girişim onun bir Olimpos tanrısına özendiğinin, onu kıskandığının da bir ifadesi oluyor. Bu yorum biraz çelişkili bir zorlama olabilir. Olsun!
Zaten sanat bu tür çelişkilerden ve zorlamalardan cesaret alır. Aslına bakarsanız, romancı Tanrı’ya şirk koşmadan gerçek bir romancı olamaz. Şairlik başka bir şey: Şair kendi vahiyi ile konuşur.
¡ ¡ ¡
Cüneyt Ülsever’in “İtirafçı”sı bir polisiye aşk romanı olarak tanımlıyor kendi kendini. Ama polislik bir aşk değil, aşk aracılığıyla ana rahmine geri dönmek isteyen bir itirafçının aşkı. Çarmıha gerilmeden önce günah çıkartan kardeşsiz bir “Karamazof”.
Bunların hepsi var mı romanda? Bilemem. Ben böyle okudum!
[Bilgi ve ilginize: “Teori” Dergisi şubat sayısını “Dersim Dosyası”na ayırmış.]
Paylaş