BİR pazar öğle yemeği için Tansu ve Ertuğrul Özkök’ün evindeydik. Bizden sonra çocukluğunu bildiğimiz kızları Gülümsün ve kızı Zeynep geldiler.
Karşımıza oturdular. Zeynep iki-üç yaşında. Gözlerini dikmiş bana bakıyor. Bir ara anneannesi Tansu’nun kulağına bir şeyler fısıldadı. Tansu gülerek “Evet!” dedi. Meğer Zeynep, beyaz sakalımdan dolayı anneannesi Tansu’ya benim aydede olup olmadığımı soruyormuş, Tansu da buna “Evet!” demiş. Zeynep’i yanıma çağırdım. Geldi. Sohbet ettik. Benim neden gökten indiğimi sordu. “Çocukları görmek için” dedim, “Tansu’yu, Ertuğrul’u, Gülümsün’ü de görmeye gelirdim onlar senin kadarken” dedim.
Ayrılmadan boynuma sarılıp öptü beni. Ben de “Seni de götüreyim mi evime?” diye sordum. “Hayır ben gelmeyeyim ama sen aşağı in!” dedi.
Bir gün Nazlı ve Orhan Alkaya’nın Cihangir’deki evindeyiz. Kızları Asude bana “Öz dede!” diyor. Asude’nin atanmış dedesiyim. Asude, Zeynep ile yaşıt. Vakit akşamüzeri, biz kalkmaya davrandık, Asude itiraz etti, “Nereye gidiyorsun Öz dede, gökyüzü daha lambalarını yakmadı!” dedi. Gelelim benim çocukluğuma: Babam hapse girdiğinde altı aylıkmışım, dört buçuk yıl yattı. Bütün babaların bir süre hapse atıldıklarını sanırdım. Babam hapisteyken bize İzzet amcam bakardı. İzzet amcam elektrik fabrikasında çalışırdı. Maaşını fabrikanın tavanından yağan paralardan topladığını sanırdım ve neden daha fazla toplamadığına üzülürdüm.
DİPLOMASINI HEMEN YIRTSIN!
Çocukların zihinsel dünyası ile kimse yarışamaz! Adını anmayacağım, ağız kirletir! Beyin ve ruh bakımından müflis, bir rüzgârgülü yazıcıya güya bir arkadaşı yazmış: Meğer yazıcının arkadaşının çocuğu anaokuluna başlamış. (Çocuk) iki gün boyunca ağzına su koymayı reddedince tutup doktora götürüyor. Doktor anlamayınca çocuk psikolojisine havale ediyor. Psikolog çözüyor çocuğu: “Atatürk içimizde yaşıyor. Su içersem boğulur.” Hemen, Atatürk’ün Florya’da denize girerken çekilmiş fotoğrafları bulunuyor, zar zor ikna ediliyor çocuk. Üstelik, “Benzer vakalarla daha karşılaştım” diyor psikolog. Yazıcının yorumu şu: “Bunun üzerine artık hiçbir şey yazılamaz!”
Yazıcının yazısının konusu Kemalizm ve Atatürkçülük (daha doğrusu Atatürk) olduğu için, çocuğun güzel ve derin anlamlı yanılsamasının faturası Kemalizm ve Atatürk’e çıkıyor. Bu müflis yazıcı böyle zevzeklikler yapabilir. Peki “Benzer vakalarla daha karşılaştım!” diyen üfürükçü psikolog ne demek istiyor? Müflis yazıcının saplantısını paylaşıyorsa, diplomasını hemen yırtsın! Psikologlar odası var mı? CNN’in sabah haberlerinde (08.11.11), Cumhurbaşkanı Gül’den çorap isteyen Helin’e “Cumhurbaşkanı ne iş yapar?” diye soruyorlar. Cevap veriyor: “Çocuklara şeker dağıtır!”
5 KITADA 1 ÖRNEK GÖSTERSENE
Peki beni aydede sanan Zeynep’in, yıldızları lamba sanan Asude’nin, cumhurbaşkanının işinin şeker dağıtmak olduğunu sanan çocuğun, tavandan yağan paraların maaş olarak toplandığına inanan Tekdiş Özdemir’in ruhsal-zihinsel durumlarını nasıl yorumlayacak müflis yazıcı ile üfürükçü psikolog? Atatürk yüzünden mi? Atatürk diktatör müymüş? 1919-1938 yılları arasında yeryüzünün beş anakarasında Atatürk’ten daha demokrat bir lider göstersinler! O yıllarda İngiltere’nin kralı ve başbakanı, Asya ve Afrika’daki sömürgelerinde yaşayan insanları insan bile saymıyordu. ABD başkanı (belki) zencilerin ruhu var mıdır, diye tartışma yapıyordu. Taa 1970’lerin ortasına kadar. Avrupa’yı kimler yönetiyordu? Bu müflis yazıcı, 1970’lerde neden sosyalizmi getirmedi diye kızdığı Atatürk’e, şimdi beyni sulandığı için, çocukları bahane ederek karşı çıkıyor. Geçmişle yüzleşmeyi bırakın artık, sıkıysa (ucu size dokunmadan ama herkes için) günümüzün turfanda diktatoryasına bulaşın. Ancak o zaman özgürlükçü demokrat olursunuz. Çocuk gün gelir, içinde yaşayan Atatürk’ün su içince boğulmayacağını, cumhurbaşkanının sadece şeker dağıtmadığını öğrenir. Ama o yaşta irticanın tezgâhından geçen çocuk, bütün özgürlüğünü yitirir ve bir daha zor kurtulur.