BİNNAZ Toprak raporu neyi ifşa ediyor da İslamcıların, naylon demokratların ve turfanda liberallerin hışmına uğradı? Neyi açığa çıkardı? Hangi ayıbı?
AKP’nin devr-i saadetinde, ülkenin "Türk-İslam mahallelerinde" gençlerin, laiklerin, Kürtlerin, Alevilerin, kadınların, dinsel ve etnik azınlıkların, içki içenlerin her türlü mahalle baskısının hedefi olduklarını adres ve tanıklarıyla ortaya çıkardı.
Baskıcı mahallelerin kabadayıları kim? Bu sorunun yanıtı da var araştırma raporunda: Dinsel cemaatler, tarikatlar ve en önde örgütlü, en planlı, hedefi en belirgin Fethullah cemaati!.. Vee Ülkücüler!.. Dikkatler ve projektörler tam bu gerçeğin üzerine çevrilmişken, Ergenekon vodvilinin yeni perdeleriyle ortalık iyice karıştı.
ERGENEKON’DAN ÖNEMLİ
Ben olan-biten hakkında kanımı söyleyeyim: Prof. Dr. Binnaz Toprak’ın "Din veMuhafazakárlık Ekseninde Ötekileştirilenler" araştırması raporu, Ergenekon davasından çok daha önemlidir. Bu bugün anlaşılmasa bile yakın gelecekte mutlaka anlaşılacak.
Yargı, Ergenekon davasında suçluları yasa maddelerine göre cezalandıracak! Birini, bir topluluğu, bir sınıfı, bir dinsel ve etnik azınlığı, devrimi ve devrimcileri ötekileştirmenin yani bir tür "sefiller kastı" yaratmanın yasal karşılığı yok; bu, yasal bir suç değil. Ama toplumsal ve etik açısından büyük bir suç! Çok daha büyük bir insani suç!
LİNÇ VE RECME VARIR
Raporu okurken bir kenara "Vurun Kahpeye Halleri!" diye not düşmüşüm. Ötekileştirme eyleminin sonu "Vurun Kahpeye Halleri"ne, linç ve recm cezasına varıyor. Varır! Ve bu noktadan itibaren de iç barış sona erer, iç savaş başlar. Bu nedenle Binnaz Toprak’ın raporu, toplumsal göstergeleri bakımından Ergenekon davasından çok daha önemli!
Rapor, laiklerin (bireyler de tercihleriyle laik olurlar) tarikatların baskısı altında olduğunu kanıtlarıyla ortaya koyuyor, koydu.
O zaman şöyle bir mantık yürütmeyle karşı karşıya kaldık: Eee, etme bulma dünyası. Bir zamanlar laikler, dindarların üzerinde laik baskı kurmuşlardı. Sıra şimdi dindarlarda, haksızlık bunun neresinde?
DENKLEM TERS DÖNDÜ
Haydi, basitleştirdiğimiz kadar basitleştirerek soralım: Yasal laik baskı ile anti-laik mahalle baskısı aynı şey mi? "Laik birey" demek, Anayasa’nın ilk dört maddesine ve Cumhuriyet’in kurucu felsefesine inanan insan demek. Peki "anti-laik birey" ne demek? Anayasa’nın ilk dört maddesine ve Cumhuriyet’in kurucu felsefesine karşı olan insan demek!
Tanrı’ya inanan ile inanmayanın bir olamayacağı gibi laik ile anti-laik de bir değildir. Yasalar laikin yanındadır ama anti-laikin yanında değildir. Bu nedenle laik ile anti-laiki bir terazinin iki kefesine koymak son derece yanlıştır. Ve bu araştırma raporu denklemin tersine döndüğünü, iktidarın anti-laiklik ve karşı devrimden yana ağırlık koyduğunu gösteriyor!
Peki Sünni Müslümanların herhangi bir dönemde laik mahalle baskısı yaşadıklarını savunmak mümkün mü? Mümkün olması için, Sünni Müslümanların, İslam’ın beş şartından bazılarını özgürce yerine getirmelerinin laik mahalle tarafından engellenmesi gerekir. Cumhuriyet döneminde (siyasal, sağlık ve ekonomik nedenlerle bir süre engellenen) hacca gitmek dışında öteki dört şart ne zaman baskıyla engellenmiştir? Yalan söylenmesin, iftira atılmasın, ayıptır!