Paylaş
Fenerbahçe-Galatasaray maçıyla ilgili okuduğum yazılardan aklımda kalan bir cümleyi yazıma aktarmış ve yazı için “Sade suya tirit” nitelemesini yapmıştım. Ama bir tek yazarı değil futbol yazanların yüzde 99’unu hedef almıştım. Meğer yazarı Hürriyet ailesinin yeni üyesi Kaan Koç imiş. 1.11.2009 tarihli “Arzuhal” başlıklı yazısını dikkatle okudum. İronik bir yazı tarzı var. Şiir ve edebiyatla ilgili. Şiir kitabı bile yayınlamış.
Bu, çok önemli bir özellik: Maç yazıları yazarken skor, dakika ve pozisyon kalıplarının dışına çıkıp işin ruhunu kavrayabilir. Her maç yazısını bir “Maç Denemesi”ne dönüştürüp yeni bir tür yaratabilir. Birlikte anımsayalım: Futbol yazarları, Fenerbahçeli Kazım Kazım’ın iyi bir santrfor olduğunu ben yazdıktan sonra fark ettiler.
BJK’NIN PASLARI
Bu kez, Beşiktaş’ın 3-0 yenilgisiyle biten Wolfsburg maçı üzerine yazacağım. Maçı seyrederken bakın neler düşündüm: Beşiktaş’ta Sivok, Ferrari, Tabata, Nobre, Fink, Tello ve Bobo adlı yedi futbolcu oynadı. Ernst hasta olmasaydı o da ilk on birde yer alacaktı. Yani sekiz yabancı ve üç yerli.
Wolfsburg takımında adlarına bakarak (Madlung, Schafer, Gentner) üç futbolcunun Alman, sekiz futbolcunun da yabancı olduğunu söyleyebiliriz.
Demek ki oyuncuların kimlikleri bağlamında iki takım arasında bir eşitlik var. Ama eşitlik burada bitiyor. İki takım arasındaki eşitsizlik futbolcuların temel eğitimlerinde olmamalı. Ancak pas yüzdelerindeki orana bakın: Alman takımı hemen hemen pas hatası yapmadan, fanteziye başvurmadan oynadı. Buna karşın Beşiktaş’ın yerli ve yabancı bütün futbolcularında isabetli pas yüzdesi son derece düşüktü. Wolfsburg’lu futbolcular fanteziye sapmadan gayet yalın (“basit” demiyorum) oynarken, Beşiktaşlı futbolcuların bütün topuk pasları, cambazlık denemeleri boşa gitti.
CEVHER NE NEREDE!
Genç meslektaşım Kaan Koç’un maçın bu görünümüyle ilgilenmesini isterdim. İki takım arasındaki fark nereden kaynaklanıyor? İki takım yabancı futbolcularını değiş tokuş etseydi, Beşiktaşlı yabancılar Wolfsburg’da, Wolfsburg’un yabancıları Beşiktaş’ta oynasalardı sonuç gene konuk takım lehine 3-0 olurdu. 25-30 metreden görkemli bir gol atan Bosna-Hersekli Misimovic Beşiktaş’ta Bobo ya da Nobre’den daha iyi oynayamazdı. Bir gol atan Bosna-Herkesli Dzeko da ancak Tabata ya da Tello kadar oynayabilirdi.
Wolfsburg’a takım oyunu oynatan cevher ne, nerede? Beşiktaş’ın takım oyunu oynamasına engel olan maraz ne? Rakip takımın iki Bosnalısını Türk takımları nasıl keşfedememiş.
Futbol yazarı bu sorular üzerine düşünüp yazmıyorsa neyi ve neden yazıyor?
YAZI REFORMU ŞART
Bunları geçmişte spor basınında “Mersin İdmanyurdu’nun defansı iyi oynarken müdafaası aksıyordu” (daha sonra bir deneme yazıma ad oldu) ve “Onlu dekatlon yarışmaları” gibi çok şaşkın ve şaşırtıcı cümleler okumuş bir sporsever kimliğimle yazıyorum. Spor yazınında bir “yazı”, “kompozisyon” ve “imgelem” reformu gerektiğine inanıyorum.
Can Yayınları’nda editörlük yaparken, 1989 Nobel Ödüllü İspanyol yazar Camilo José Cela’nın “On Bir Futbol Öyküsü” (1994) adlı bir kitabını yayınlamıştım. Kitap, futbol yazarlarının çoğuna gönderildi ama hiçbirinden ses çıkmadı. Futbol ve üstgerçeğin harman olduğu müthiş bir kitaptır. Ayrıca, Cela, 1978 tarihli İspanyol Anayasası’nın da redaktörüdür.
Paylaş