BAZEN gazete sütun manşetleri sayfaların içeriğinin söyleyemediğini söyler. Nazlı Ilıcak’ın 15 Haziran 2009 tarihli yazısının başlığı da öyle:
"Türkiye’de laiklik perdesi altında iktidar kavgası var."
Türkiye’de herhangi bir laiklik yarışı yapılmıyor. Tam tersine Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana köklü bir laik / antilaik kavgası var. Laiklik cumhuriyet ilkelerine ve Anayasa’ya göre meşru olduğu için, antilaikliğin konumu doğal olarak gayrimeşru. "Meşru" olan yasal, "gayrimeşru" olan yasal değil. Birincisi onurlandırılan bir erdem, ikincisi suç!
O halde, Türkiye’de laiklik perdesi altında bir iktidar kavgası varsa, bu aslında bir düzen kavgası. Laiklik, cumhuriyet düzenini koruyor, bu yasal düzeni güçlendirmek istiyor. Antilaik taraf, demek ki düzeni yıkmak, laik olmayan yani teokratik bir düzen getirmek istiyor. Ki manşet de Türkiye’nin güncel durumunu çok iyi özetliyor.
* * *
Bu müthiş gerçekçi cümleyi söyleyen Prof. Dr. Kemal H. Karpat’ın amacı bir önemli gerçekliğin kabulünü değil, üstü kapalı bir kınamayı ifade ediyor. Zaten laik ve antilaik tarafları birer legal rakip olarak düşünmesi bile hem tarihsel hem de hukuksal hata.
Cumhuriyet elitlerinin halkı küçümsediği, ona güvenmediği de bir başka hata, bir mitos. Kuramsal ve genel olarak elitlerin halkı küçümsediği ve ona güvenmediği varsayılır. Bu bir faraziyedir, hipotezdir. Ama bu tavrın sadece Türkiye elitlerine özgü olduğunu sanmak büyük bir yanılgı. Ayrıca farazi bir halk tapıncı sahtekarlıktan başka bir şey değil!
Totaliter rejimlerde genellikle elitler yönetimdedir. Ama demokrasilerde de gene elitler yönetimdedir. ABD’yi, AB ülkelerini yöneten katmanların sınıfsal kökenlerine bakın, okudukları okullardan başlayarak karşınıza elitler çıkar. ABD’de ülkeyi Harvard, Yale, Colombia, Princeton gibi "Ivy League" üniversitelerinin mezunları yönetir.
Birer Türkiye eliti olan Süleyman Demirel, Turgut Özal ve birkaç kat katman aşağıda yer alan R.T. Erdoğan ve Abdullah Gül’ün ABD’de hiçbir politik şansları olmazdı. AB ülkelerinde de öyle! Çünkü aileleri geleneksel elit üreten bir aile değil; bitirdikleri liseler ve üniversitelerin hepsi sıradan! İşte buna demokratik fırsat eşitliği adı verilir. İşte bu toplumcu ve demokratik fırsat eşitliğini beğenilmeyen laik cumhuriyet yaratmıştır.
Türkiye’de "Ivy League" üniversiteleri olmadığı; büyük burjuvazi de siyasete gir(e)mediği için özel bir elit kitleden söz etmek mümkün değil. Peki laikler mi elit? Laikler sınıfsal olarak değilse bile bilinç olarak seçkinlik aşamasındadır!
* * *
Bugün Romanya sınırları içinde bulunan Dobruca’nın Babadağ kasabasında doğan Kemal H. Karpat, Mecidiye kasabasında imam yetiştiren bir medresede yedi yıl okudu. Kendi dediğine göre daha çocukken imamlık yaptı. Şu anda dünya çapında bir tarihçi.
Prof. Dr. Karpat’ın hayatına ve yapıtına hayranlık duymamak mümkün değil. Ama Cumhuriyet’i değerlendirirken bir imam hatipli refleksinden kurtulamıyor. Bunu, her pazar kiliseye giden ABD Başkanı ile cuma namazını kaçırmayan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nı mukayese etmesinde görüyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın, "Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu için" Anayasa Mahkemesi tarafından mahkum edilen bir partinin başkanı olduğunu unutuyor.
Prof. Dr. Karpat’ın sandığının tersine standart Müslüman’ın moderniteyle hiçbir alışverişi yoktur. Yoksa Müslüman teknolojiperestliğini modernite mi sanıyor değerli profesör?