ADONİS, Mercvre de France tarafından yayınlanan “La Prière et l’Épée” (Dua ve Kılıç) adlı kitabında bu travmadan kurtuluşun çağdaş yolunu gösterir:
“Günümüzde Arap’ın ilk sorunu Batı’dan kurtulmak (Batı karşısında bağımsızlaşmak ise), bu kurtuluş, Arap toprağında, demokrasinin yaşam yöntemi olarak kurulması ve diyalog sayesinde başlayabilir. Bunun onurlu yolunu tanımlayalım: İnsan haklarının eksiksiz kabulü ve özgürlüklere saygı. Buna koşut olarak, insanlara kendi toprakları üzerinde var olduğunu hissettirecek bir ekonomik gelişme ve kendi kendine yeterlilik gerekiyor.” (s. 347-348) Bütün bunların gerçekleşebilmesi için Müslüman Arap toplumlarının laikleşme sürecine girmeleri de gerekmektedir. Adonis bu vazgeçilmez koşulu sık sık tekrarlar. EMPERYALİZMİN KÖLESİ Ancak, kendini son “vision” olarak sunan, insanın özüne ilişkin son gerçekliği, hayat ve evrene ilişkin bütün gerçekleri elinde bulundurduğunu ileri süren İslam bu kurtuluşa katkıda bulunacak mı, daha doğrusu buna izin verecek mi? (s.9) Tartışmasız bir biçimde İmam’a tam biat, kelimesi kelimesine kutsal metne ve geleneğe (Sünnet’e) boyun eğme ve inananlar topluluğuna (ümmete) koşulsuz itaat. Bu çelik bukağılar Arap toplumlarının demokratlaşmasına, insan haklarının eksiksiz kabulüne ve özgürlüklere saygıya izin verecek mi? Bu talepler karşısında imam ve ümmet, Kuran’ı ve geleneği (sünneti) kaynak göstererek, demokrasinin de, insan haklarının da, özgürlüklerin de, hatta laikliğin de Kuran’da yer aldığını ileri sürecek, dört halife ile sahabenin uygulamalarını örnek gösterecektir. Arap, emperyalizm sayesinde Osmanlı’dan kurtuldu kurtulmasına ama kendine daha çok tutsak oldu. Osmanlı zamanında inançlarının kölesiydi, Osmanlı’dan sonra emperyalizmin de kölesi oldu. O CEVAP GELECEKTE Amin Maalouf, geçen hafta kaynak olarak kullandığımız kitabının (Arapların Gözünden Haçlı Seferleri) sonunda bu hastalığın ve travmanın gerekçeli kaynaklarını tek tek açıklar. Ne var ki bir avuç aydının dışında, Arap toplumları “Biz neden böyleyiz, neden geri kaldık?” sorusunun cevabının geçmişte değil, şimdide ve gelecekte bulunduğunu, orada yer aldığını bir türlü anlamaz. Biz neden geri kaldık sorusunun cevabını şöyle ararlar: Biz, derler, Haçlı seferlerine kadar dünyanın egemeni idik, çünkü Kuran ve sünnetin egemenliğe tam anlamıyla biat ve itaat ediyorduk, yeniden eski şanlı ve güçlü durumumuza kavuşmak istiyorsak eskiye geri dönmeliyiz. Geleceği geçmişte aramak sadece Arap toplumlarının değil aynı zamanda bütün Müslüman toplumların afyonu, eroini olmuştur. Böylesine bir düşünce tarzının, Batı’yı ancak Batı’nın yöntemleriyle yenmenin mümkün olabileceği gerçeğini keşfetmesi beklenebilir mi? Arap toplumları Batı uygarlığını ve aklın yeteneklerini, geçmişle ve inançla yenebileceğini sandığı ve buna inandığı (bu tuzağa düştüğü için) Taliban’ı, El Kaide’yi, Hamas’ı yarattı. Gelecekteki kurtuluşu geçmişte arayanlar sadece ve ancak yeni bir Hasan Sabbah ve haşşaşi tarikatı yöntemini bulabilirlerdi. Nitekim öyle de oldu!