Arap olmayan karışmasın

1 Eylül 2002 tarihinde "Arap’tan Demokrasi Öğrenmek!" başlıklı bir yazı yayınlamıştım. Bu yazı üzerine İslamcı gazetelerde hakkımda bir küfür yarışı başlamış, ne Arap düşmanlığım ne de ırkçılığım kalmıştı.

Arapların entelektüel dünyasını epeyce tanırım, bu dünyanın entelektüel ve yazarları arasında gene epeyce dostum ve tanıdığım vardır.

Zaman ve Radikal gazetelerinin çevirtip yayınladığı yazıları okuma alışkanlığınız varsa, Arap yazarların laik cumhuriyetten pek hoşlanmadıklarını fark etmişsinizdir. Laiklik ve devrimlerin Türkiye’yi bir açmaza soktuğunu yazarlar ve bizlere ders verirler.

Aralarında yakın dostum Muhammed Nureddin de olmak üzere, Arap dünyasının çağdaşlaşması, özgürleşmesi, bağımsızlaşması, laikleşmesi konusunda tek satır yazmazlar. Ben, adını verdiğim yazımda Arap yazarlara bize demokrasi öğretmekten vazgeçip feodal Arap toplumlarına demokrasinin ne olduğunu anlatmalarını tavsiye etmiştim. Bu konudaki düşüncem değişmedi. Aksine daha da güçlendi.

ERDOĞAN’IN GÜCÜ

Başbakan Erdoğan Davos gösterisinden sonra Arap dünyasında epeyce saygınlık ve hayranlık kazandı. Bunun üzerine Arap yazarlar da kaleme sarıldılar, Erdoğan’a övgüler düzdüler; kendi liderlerine onu örnek gösterdiler. Ancak Erdoğan’ın yaptığı yanlış gösterinin kaynağındaki gücün nereden geldiğini anlama çabası göstermediler. Erdoğan, her ne kadar kendisi yürekten inanmasa da, gücünü laik, demokratik bir cumhuriyetin sahip olduğu niteliklerden alıyordu. Başbakan Erdoğan, Türk halkının tepkisini evrensel demokrasi, özgürlük ve adalet değerlerine bağlamak yerine, İslami değerlere bağlasa da gösterdiği hamasi tepki Arap liderlerinin pek hoşuna gitmedi. Neden? Çünkü Arap halkları bu örnekten hareketle işin özüne gidebilir ve laik ve demokratik Türkiye’yi keşfedebilirdi.

HEDEF TÜRKİYE’DİR

Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "Şûra’ya konuşan ilk Müslüman lider" (Zaman, 05.02.08) olarak "Suud Meclisi’nde İslam dünyasını birlikte hareket etmeye" davet ederken, aralarında Mısır, Suudi Arabistan ve Ürdün’ün de bulunduğu bir grup Arap ülkesinin dışişleri bakanı "Arap olmayanların, Arap ülkelerindeki gelişmelere karışmasından rahatsızlık duyuyoruz" (Taraf, 05.02.08) diye açıklama yapıyordu.

Cumhurbaşkanı Gül’ün konuşması ile bazı Arap ülkeleri dışişleri bakanlarının sözleri aynı güne rastlıyordu. Arap olmayanların Arapların işlerine karışmasını istemeyen dışişleri bakanları arasında Suudi dışişleri bakanı da bulunmaktaydı.

Arap olmadıkları halde Arapların işine karışanların kimler olduğu kuşkusuz biliniyor: ABD, AB, Fransa, Rusya, Almanya ve son olarak da Türkiye!

Burada hedef alınan ülke Türkiye’dir! Ötekilerin Arapların işine karışmak için onlardan izin almaları gerekmez. Gerekmediğini de I. Dünya Savaşı’nın öncesinden ve sonrasından gayet iyi bilmekteyiz. Arap liderler, AKP iktidarının ve Başbakan Erdoğan’ın temsil ettiği zihniyetten değil, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran cevherden çekinmektedirler.

BENCE İKİNCİSİ OLUR

Emir Kamuriye gibi yazarlar ("Türk müttefiki kaçırmayalım", Radikal, 18.02.08) gerçeği biraz olsun anlarmış gibi görünmektedir. Bu durumda kendimize sormamız gereken şu: AKP’nin siyaseti Arap dünyasını demokratikleştirebilir mi, yoksa Türkiye mi Araplaşır?

Bence ikincisi olur!
Yazarın Tüm Yazıları