14 Ekim 2008. Salı. CNN Türk televizyonu. Ahmet Hakan’ın programı. Konu: PKK, terör, Kürt sorunu, anadilde eğitim-öğretim.
DYP Diyarbakır İl Başkanı Galip Ensarioğlu, PKK’yı da, terörü de, Kürt sorununu da getirip anadilde-eğitim öğretim hakkı’na bağlıyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürt kökenli vatandaşlarının ana sorunu bu hakmış. İddia bu! Doğru mu, yanlış mı, bunu tartışacak ya da deneyip denetleyecek durumda değiliz.
Galip Ensarioğlu, Özbekistan’a gitmiş, orada eğitim-öğretim Özbekçe, Rusça ve Tacikçe yapılıyormuş. Olabilir. Olabilir ama gördüğümüzden göz kirası, duyduğumuzdan kulak kirası isteyecek değiliz. Her ülkenin kendine özgü gerçekleri var.
KOPENHAG KRİTERİ
22 Haziran 1993 tarihli Kopenhag Kriterleri’nde "anadilde eğitim-öğretim" konusunda herhangi bir şartın bulunmadığını onlarca kez yazdım. Orada anadilin öğrenilmesi konusunda bütün yasal engellerin kaldırılması koşulu vardır.
Anadilin öğrenilmesi hakkı: Okullarda, ister seçmeli, ister müfredat programı içinde olsun öğrenilmesinin yani öğretilmesinin bir bireysel hak olarak uygulanmasıdır.
Anadilde eğitim ve öğretim hakkı: Anaokullardan başlayarak, ilk (8 yıllık okullarda) ve ortaöğretimde (liselerde) ve yükseköğretimde (yüksekokul ve üniversitelerde) resmi dilin yanı sıra bir yerel dilde öğretim yapılması.
Buna göre ilk ve ortaöğretimde, üniversite ve yüksekokullarda bütün derslerin Türkçe dışında Kürtçe ya da bir başka yerel dilde (Arapça, Lazca, Süryanice, vb.) yapılması.
Örneğin, hukuk fakültelerinde öğretimin Kürtçe ya da başka bir dilde yapılması. Bunun gerçekleşmesi için Türkiye’de yasaların Kürtçe olması gerekir. Bu da, yargıda yargıçların ve avukatların, yüksek mahkemeler görevlilerinin bu dilde işlem yapması anlamına gelir.
KÜRTÇE MEVZUAT
Bunun olabilmesi için Türkiye’de özerk ya da federatif bir Kürt bölgesinin ya da devletinin bulunması gerekir. Anadilde öğrenim hakkında direnmenin uzak ve uzun erimli bir başka anlamı olamaz. Üniversitelerde Kürtçe öğretim görüp meslek diploması alanlar, bütün Türkiye’de nasıl mesleki çalışmalar yapacaklar?
Türk anayasasının ve yasalarının anadilde öğrenim hakkı’na uygun olarak değiştirildiğini kabul edelim ve bütün mevzuatın Kürtçeye çevrildiğini (tercüme edildiğini) var sayalım. Bunun gerçekleşmesi için ilkin bütün öğretim dönemlerinde çalışacak elemanların yetiştirilmesi gerekir. Sonra da eğitim-öğretim, hukuk, mülkiye, ekonomi, tıp, mühendislik, edebiyat, tarih, felsefe, fizik, kimya, biyoloji, müzik, resim, beden eğitimi disiplinlerinde ders verecek öğretmenlerin ve üniversite öğretim üyelerinin yetiştirilmesi gerekmektedir.
Böyle bir girişim, trilyonlarca lira masraf ve onlarca yıl sürecek özel çalışmalar gerektirir.
VE KÜRT DEVLETİ
Bütün bunların gerçekleştirildiğini de varsayalım: Bu hazırlıkların sonucu, özerk, federatif ya da bağımsız bir Kürt devletinin kurulması olur. Bu politik ve toplumsal olarak kaçınılmaz bir sonuçtur artık. Hiçbir devlet, böyle bir sonuca varacak olan süreci başlatmaz. Ve şöyle düşünür: Mademki özerk, federatif ya da bağımsız bir devlet isteniyor, bu sonuç ortaya çıktığı zaman gerekenleri kendileri yapsınlar.Şimdi, bu güvenlikten yoksun durumda devlet ve özel sektör nasıl yatırım yapılabilir? Ama yapılıyor! Yapılıyor!
Anadilde öğrenim hakkı = Özerk devlet; federatif devlet; bağımsız devlet!
Bu konularda gevezelik yapılmaz, herkesin ağzından çıkanı kulağı duyması gerekir!..