12 Eylül 1980’den itibaren, işçi örgütlenmesini engelleyen ve sabote eden yasalar sayesinde (yüzünden) işçiler sendikalar yerine tarikata sığındılar.
Bu durumdan en çok AKP yararlandı ve çeşitli yöntemlerle, işçinin en etkin silahı olan sınıf bilincini iğdiş edip yerine kaderci tarikat taassup ve dogmalarını ikáme etti. Öyle ki iktidarın dağıttığı sadaka ve avantaları, mobilya ve beyaz eşyaları gönül ferahlığı içinde alan köylü, işçi, işsiz ve yoksul, kendine şu temel soruyu soramıyor: "Bunları ben emeğimin karşılığı olan ücretimle neden satın alamıyorum!"
HAMDOLSUN!
Dün yayınlanan yazım yukarıdaki bölümle bitmişti.
Avanta ve sadakanın bir vereni, bir de alanı olmalı. Avanta ve sadakayı alan gerçekten onurlu bir insan ise kendine şu soruyu sormalı: Çalışabilecek durumda genç bir insanım ama neden bir işim yok, neden işimden atıldım, neden yoksulum; ya da bir işim var, aldığım maaş ailemi neden geçindiremiyor, neden yoksulum, emeğimin gerçek karşılığını almak için ne yapmalıyım, yoksulluktan nasıl kurtulabilirim?
Bulduğu cevap "kısmet ve nasip" ile "Allah’ın takdiri" arasında gidip geliyorsa, geçmiş olsun, afyon suyuna batmış din virüsünün "hamdolsun!" bir çaresi yoktur!
Virüse karşı türlü nedenlerle bağışıklığı olan kimse sorusuna cevap ararken kendine benzeyenleri bulur; işçi bilinci, yoksulluk bilinci ile tanışır; şansı yaver giderse sınıfını, sendikasını, aidat ve oy vereceği partisini bulur. Aradığını bulunca da artık gerisi kolay!
AKYOL’UN İSYANI
Dini afyon suyuna batıranların en küçük pervaları, korkuları yoktur, yok! Sosyal devleti Ali Baba’nın mağarasına çevirirler, Robin Hood kılığına girerler, yasa-masa tanımazlar. Zaten tanımıyorlar. AKP Cemaati’ne her zaman "muhabbed" ile bakmış olan Milliyet Gazetesi yazarı Taha Akyol bile isyan ediyor:
"Tabii kendileri ’fakir fukaraya sahip çıkmak’ diyorlar, ’sosyal devlet’ diyorlar. Ama bunların seçim döneminde böylesine pervasız boyutlara ulaşması, ’seçim yatırımı’ olduğunun kanıtıdır! O boyutlara vardı ki, YSK da savcıları göreve çağırma gereği duydu. Ben demokrasinin ve yasanın ’ruh’u üzerinde durmak istiyorum. / ’Seçimlerin Temel Hükümleri Hakkında Kanun’un 61. maddesine bakalım: Bu madde ’seçimdönemlerinde’, partilerin ’el ilanı ve broşür dışında herhangi bir hediye dağıtmasını’ ya da ’dağıttırmasını’ yasaklıyor!" (Milliyet, 10.02.09)
HARAMİLEŞTİLER
Taha Akyol ile belki de ilk kez aynı saflarda bulunuyorum. Ben dini afyon suyuna batıranların hiçbir hal ve gidişine, hiçbir söz ve eylemine inanmıyorum. İnanamam! Dini afyon suyuna batıranlar işi öylesine rezilleştirmişler ki, geçen süre içinde haramileştiklerini göre göre "El Muhabbed Daima!" dalga boylarında gezinen Taha Akyol bile artık "El insaf!" diye isyan ediyor.
"Dini afyon suyuna batıranlar"ın "Taha Akyol Ağabey"lerinin isyanını dikkate alacaklarını sanmıyorum. Onların anlayacağı bir tek tepki vardır: Yasaların kelepçesi ile afyon suyuna batmış dinin efsunundan kurtulanların seçim sandığı yumruğu!
Ama önce onların da uykudan uyanmalarını sağlayacak işe başlamak zorundayız: "Halkın değerler sistemi!" denen örümcek ağını bozmak zorundayız!