"İsmini kasd-ı mahsus ile buracıkta zikretmek istemediğim birisi ’15 yılı Atatürk, 12 yılı İnönü yönetiminde geçen tek parti döneminin eleştirilmesi, tarihin en kör ve nankör tavırlarından biri olmalı’ diye uluorta esip gürlemese bu konuya değinmeyecektim. Dikkat buyuruldu ise yukardaki cümlede ’eleştiri’ tabiri kullanılıyor; tezyif, karalama veya inkár denilmiş olsa belki cümle bu kadar sakil görünmeyecek" diyor.
Benim de adını burada anmak gereği görmediğim yazıcı çok haklı! Neden kullandım, o ayrı bir konu ama "eleştiri" sözcüğünü kullanmamam gerekirdi. Onun önerdiği sözcüklerden "karalama"nın cümlemin ve yazımın anafikrine uygun olduğunu düşünüyorum.
SÜTSÜZLÜĞÜ TEZYİF
Saptırmak, sağcıların ve dincilerin en önemli özelliğidir. Ben "Tek Parti Dönemi" (09.12.08) başlıklı yazımda "tek parti dönemi"nin övgüsünü değil tanımını yaptım. 1923-1946 arasında yapılan şeyleri "ulusal düttürü, gökkonuksal avrat; Kızılay’a alınmayan hırpani köylüler; kapatılan ve ahır yapılan camiler" gibi ELEŞTİRİLER’e indirgemek, kuşkusuz tezyiflerin, karalamaların, inkárların şahıdır. Sağcı, mukaddesatçı ve dinciler bu sütsüzlüğü tezyif, karalama ve inkár için değil eleştiri (!) niyetine yapmışlardır. Öyle derler!
Ben bu türden insanlarla tartışmam! Cumhuriyet Devrimi’ne karşı olan köktenci ve Selefi takımıyla neyi neden tartışacağım? Örneğin Vakit Gazetesi, "Teröre çare İslam" diye manşet atmış. Türk ve Arap Hizbullahlarını, El Kaide’yi, Endonezya, Sri Lanka, Malezya, Sudan ve Somali gibi Afrika ülkelerindeki İslamcı çeteleri, terör örgütleri değil de barışsever izci oymakları mı sayacağız?
UŞAKLIĞIN TANIKLARI
1923-1946 arasında tek parti yönetiminden başka bir yönetim tarzı olamazdı Türkiye’de. Neden? Köklü toplumsal devrimlerin hiçbiri çok partili rejimlerde yapılamaz(dı) da ondan. Cumhuriyet’in kurucuları, İkinci Meşrutiyet ve Mütareke döneminde kurulan yüzlerce siyasal parti ve derneklerin ayrılıkçı fitnelerin yuvası olduklarını görmüşler; "Düvel-i Muazzama"nın uşaklığını yapmalarına tanık olmuşlardı. Ayrıca, o dönem çok parti rejimleri ve demokrasiler revaçta değildi dünyada. Tersini ileri sürenler, iddialarını sayısal olarak kanıtlamak zorundadır. Halep ordaysa arşın burada!
Dinciler, sağcılar, mukaddesatçılar ve günümüzün yeni mürtecileri, Tek Parti Cumhuriyeti’nin nesine karşıymışlar hele bir bakalım:
KÖR VE NANKÖRLER
İstiklal Mahkemeleri’ne, Takrir-i Sükûn Kanunu’na karşıdırlar! Çünkü her türlü mürteci bunlar sayesinde etkisizleştirilmiş, Cumhuriyet ve devrim bunlar sayesinde kök salmış, ete ve kemiğe bürünmüştür.
Eski ve yeni mürteciler, öğrenim ve öğretim birliğine ve medreselerin kapatılmasına; kıyafetin çağdaşlaşmasına; tarikatların yasaklanmasına, tekke ve zaviyelerin kapatılmasına; yazı ve dil devrimine; Medeni Kanun’a ve bunların temsil ettiği her şeye, kadınların özgürleşmesine, çocukların bilimsel ortamda öğrenim görmelerine karşı oldukları için, bunların kurucusu ve yaratıcısı olan 1923 Cumhuriyet’ine düşmandırlar. Bunu açıkça söyleyemedikleri için o dönemi (1923-1946) Tek Parti Dönemi diye yerin dibine batırırlar.
Bu türden gözler kuşkusuz "kör", zihniyet ve vicdanlar ise elbette "nankör" olarak tanımlanacaktır!