BAŞBAKAN’ın Davos serencamı ile ilgili olarak, birçok yazıcı ve konuşmacı Ömer Seyfettin’in Pembe İncili Kaftan adlı öyküsünü anımsadı ve anımsattı. Bence bu serencam ile öykü arasında ciddi bir anlam ilişkisi olduğu kolayca söylenemez. Ancak ben bu bağlamda, Ömer Seyfettin’in Diyet adlı bir başka öyküsünün bulunduğunu hatırlatmak isterim.
TC VATANDAŞI
Eşitlik falan defteri açıldığında, Türk-Kürt-Laz-Boşnak-Ermeni-Rum-Yahudi-Roman-Pomak diye sayılmasından da, böyle bir sayım yapanlardan da hoşlanmam. Benim için, 1923 Cumhuriyeti’nin yasalar önünde birbirine eşit, aralarında imtiyazsız vatandaşları vardır. Gerisi düzenbazlıktır, ikiyüzlülüktür, ırkçılığa, dinciliğe, ayrımcılığa, şovenizme ve benzeri mel’anete ödenen haraç ve rüşvettir; giydirilmek istenen kaftandır.
Uluslararası hukukta yeri var ama birine, bir TC vatandaşına "azınlık" demek de utandırır beni. Çünkü vatandaşlık, azınlık sıfatıyla bir arada ve başka sıfatlarla, kimliklerle bir arada bulunamaz. Vatandaşların adlarının yanına kimlik olarak yapıştırılan her türlü niteleme sıfatı (bunu ister başkaları ister kendileri yapsın) ayrımcılıktır, ırkçılık, etnikçiliktir. Bilmem derdimi anlatabiliyor muyum?
ENDÜLÜS’ÜN MİMARLARI
1492 yılında Yahudilerin İspanya’dan sürülmesi hem Yahudi tarihi, hem de aralarında Osmanlı tarihi de olmak üzere dünya tarihi için önemli bir dönüm noktasıdır. Arap ve Müslüman dünyası İspanya-Endülüs uygarlığıyla pek övünür ama bu övüncün aslan payının İspanya ("Sefardim") Yahudilerine ait olduğunu hep unutur.
Osmanlı’nın topraklarına aldığı Yahudiler baldırı çıplaklar, serseriler, cahiller güruhundan mı oluşmaktaydı? Elbette hayır! Endülüs ve İspanya uygarlığının yaratıcıları arasında bulunuyordu bu insanlar: Zengindiler, elittiler, bilim, bilgi ve meslek sahibi idiler. Akıllı Osmanlı padişahı Yahudileri bu özelliklerinden dolayı topraklarına aldı ya da davet etti. "İspanya" adı dolayısıyla "Sefardim" (Sefarad) olarak bilinen Yahudiler Osmanlı’nın gereksinim duyduğu becerileri, tıbbi ve teknik bilgileri, ticari ve politik uzmanlıkları getirdikleri için, özel bir kayırma ile karşılandılar.
Osmanlı topraklarına göçen Sefarad Yahudilerinin mali, maddi ve mesleki durumları Osmanlı kaynaklarında, arşivlerinde mutlaka kayıtlı olmalı. Bu Yahudilerin Osmanlı’nın gelişmesine her türlü bilgi, zenginlik ve bilimleriyle büyük katkıları oldu. Osmanlı topraklarına yerleşen Sefarad Yahudilerinin tarihi yazılmış mıdır? Bilmiyorum. Yazıldığı zaman bu insanların zavallı sığıntılar olmadığı mutlaka ortaya çıkacaktır. Bu nedenle Osmanlı’nın ciddi bir çıkar ve kár amacıyla yaptığı bir daveti, bir lütuf olarak, günümüz TC vatandaşı Musevilerin başına kakmak bilgisizlik ve görgüsüzlük olmaktadır.
BEN MİSAFİR DEĞİLİM
Türk Musevi Cemaati Başkanı Silvyo Ovadya bunun bilincinde olarak ve ilk kez "Ben misafir değilim. Hoşgörü istemiyorum. Lozan’a gerek yok. Anayasa ve demokrasi bize yeter!" diyor. Buna çok sevindim. TC vatandaşlarının yasal haklarının bir lütuf ve hoşgörü konusu yapılamayacağını yıllardır yazarım. Sonunda bunu ilgili ve sorumlu birinin dile getirdiğini görmekten son derece mutluyum.
Nota Bene: Musevi esnaf ve tüccarına senetli-senetsiz borcu olan bazı uyanık esnafın ortamdan yararlanarak bu borçlarını ödemediklerini duydum. İTO’nun dikkatine sunarım!