Paylaş
Cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar, bürokratlar, genel müdürler, patronlar, kamu ve özel şirketlerdeki üst düzey yöneticiler...
Hepsi için makam şoförleri çok önemlidir...
Bulunulan makamdan ayrılıp, o makam şoförüyle yolları ayrılınca birçokları sıkıntı çeker!..
‘‘Allah Allah, bir şoför yüzünden neden sıkıntı çeksin koskoca adamlar?’’ diyebilirsiniz...
Öyleyse yaşanmış bir olayı anlatalım, konunun önemine siz karar verin!
Büyük holdinglerden birinin şirketindeki genel müdür birkaç ay önce görevinden ayrıldı... Ayrılırken makam şoförünü de yanında götürdü.
Bir süre boş kalınca bu genel müdürün yaptığı ilk iş, şoförünü yanına alıp, İstanbul turu atmak oldu.
Yalnız, bu kez direksiyona kendisi, yanına da şoförü oturdu...
Şoföre talimatı verdi:
- Oğlum geç yanıma... Yıllardır İstanbul'da tek başıma araba kullanmadım. Arabayı sen kullanırken de yıllardır arka koltukta hep birşeyler okuduğum, birşeylerle meşgul olduğum için İstanbul'da nereye hangi yoldan gidilir doğrusu unuttum. Şimdi seninle birlikte dolaşacağız ve sen bana İstanbul'un yollarını öğreteceksin...
Ne ilginç değil mi, genel müdür direksiyonda, makam şoförü yanında İstanbul turu yapıyorlar...
Hazır söz makam şoförlerinden açılmışken, bir borsa aracı kurumu sahibinin de ilginç olan makam şoförü olayını aktarayım.
Bu aracı kurum patronu, otomobilini kendisi kullanmayı severmiş. Sabahları makam şoförü kendisini evinden almaya gidince, önce arkaya makam koltuğuna otururmuş.
Evden biraz uzaklaşınca da ‘‘Evladım çek sağa, direksiyona ben geçeceğim’’ deyip, kendisi direksiyona, şoförü de arka koltuğa geçermiş...
Çalışanları ödüllendirmenin 1001 yolu
Hayatın her alanında motivasyon mühim kanımca. Çalışanlar için çok daha önem arzediyor.
Motive etmek de yönetenler bakımından kaçınılmaz olmalı aslında...
Ama iş hayatında genelde yöneticiler takdir, ödüllendirme konusunda cimri gibi geliyor bana.
Zaman bulamadıklarından mıdır, yaratıcı olamadıklarından mıdır bilemiyorum...
Geçenlerde elime, TÜGİAD Kitapları'nın ilk örneği geçti. Rota Yayınları'ndan. Bob Nelson'ın ‘‘Çalışanlarınızı Ödüllendirmenin 1001 Yolu’’ isimli yapıtı.
Takdirin binbir çeşit yolunu gösteriyor, deneyimlerden, anketlerden süzerek. İnsan psikolojisini de pek bir güzel ortaya koyuyor.
Olumlu destek sağlamanın, tekrar edilmesini istediğiniz davranışları ödüllendirmenin olumlu sonuçlar doğuracağı kuralı yönetim kuralları içinde en sağlamı kuşkusuz.
Maliyetli, maliyetsiz, resmi, gayriresmi birçok ödül yöntemi var. Kitap 1001 çeşidini ortaya koyuyor, okumalısınız. Ama işin özü, motive etmenin, verimin püf noktası, araştırmalar göstermiş ki yöneticilerin farkı farketmesi ve bunu belirtmesi... Sadece kurumsallık ve profesyonellik değil insanlık ögesi yani...
Çalışanlar, başarılı olunduğunda hiçbir şey söylenmeyip, sadece hatalı davranışların söylenmesinden yakınıyor.
Kitapta yüzlerce yöneticiden alınma sözler de var. Örneğin Mary Kay Ash (Mary Kay Kozmetikleri'nin kurucusu) diyor ki: ‘‘İnsanların seks ve paradan daha fazla önem verdikleri iki şey farkedilmek ve takdir görmektir.’’
Takdirden kim hoşlanmaz... Laf aramızda ben takdirin maaşıma yapılan bööyüük zammını severim! Sevgili, yakışıklı Genel Yayın Müdürüm Ertuğrul Özkök duymasın...
Kemik İliği Bankası için kefil aranıyor
LÖSEMİ, diğer adıyla kan kanserine yakalanan insanlar için uygun kemik iliği bulmak elzem... O zaman hayat kurtarılabiliyor...
Bizim ise ne yazık ki hastaların başvurabileceği kemik iliği bilgi bankamız yok. Oysa ne kadar çok kişi kan örneği verip bu testlerin sonuç bilgileri kurulma çalışması süren bilgi bankasında bulunursa, hastaların yaşama şansı artacak.
Lösemi hastalığına yakalanan Dr. Oktar Babuna'nın gönüllü arkadaşları, Türkiyle Kemik İliği Bankası için var güçleriyle çalışıyorlar. Duyarlı kişiler de kan örnekleri veriyorlar, para yardımı yapıyorlar. Yeterli değil...
Kampanyada şimdiye kadar 370 milyar lira toplandı. 11 lösemi hastası uygun kemik iliği buldu...
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbı Biyoloji Labaratuvarı'na taramalar için birçok alet alındı bu kampanya sayesinde. Eskiden günde 23 kişinin kan örnekleri test edilebilirken şimdi günde 500 test yapılabiliyor. Yeni cihazlarla bu sayı 5 binlere kadar çıkacak.
Yurtdışındaki labaratuvarlar, doku testlerine devam etmek için borçlara kefil istiyorlar. Aksi takdirde testler durdurulacak.
Özel kişi ya da kuruluşlar da kefil olabilir. Keşke...
Böyle bir bilgi bankasını kurmak aslında devletin görevi olmalı. Sağlık, eğitim bir devletin temel ödevi değil mi? Devlet oralı olmayınca sivil inisiyatifle kurulmaya çalışılıyor. Bari kamu tarafı da kefil olsun diyorum. Sağlık Bakanlığı, Maliye Bakanlığı kefil olabilir. Bunun yazılı olması da gerekmiyor. Sözlü beyan yeterli...
Ölüm sınırında yaşayan, zamana karşı yarışan, uygun ilik bulunamadığı için ölüme yaklaşan on binlerce insan var. Şan, şöhret, para pul derde deva değil. Tek deva uygun doku.
Bu da ancak Kemik İliği Bankası'nın kurulmasıyla mümkün. İşadamları, herkes lütfen bağışta bulunsun. Yeni Sağlık Bakanı Sayın Osman Durmuş, ilk icraatınız Kemik İliği Bankası'na kefil olmak olamaz mı?
Gaz yapmayan süt savaşı
HANGİSİ daha iyi? Ona içenler karar verir...
Geçen hafta bu köşede laktozsuz, yani gaz yapmayan sütten söz etmiştim. Rekabetin acı tatlı yanlarından...
Özetlemem gerekirse; iki büyük marka, Ülker ve Pınar'ın gaz yapmayan sütleri konusu. Ülker'in piyasaya İçim Süt serisi içinde laktozsuz sütü sunduğunu, hemen akabinde de Pınar'ın gaz yapmayan sütünün piyasaya girdiğini aktarmıştım. Bana anlatılan ilginç bir yönden söz etmiştim. Yani Ülker'in şimdi süt projesinin başında bulunan profesyonelin, yıllar önce Pınar'da çalıştığını, Pınar'ın o zamanlar bu projeyi hazırladığını belirtmiştim. Ez cümle, Ülker, Pınar'dan daha önce davranmıştı... Bu durumu biz de rekabetin cilveleri, profesyonellik, zamanlama becerisi olarak yorumlamıştık. Asla, projenin çalındığına ilişkin intibaa uyandırmak gibi bir düşüncemiz olmadı.
O yazıda adını vermediğim profesyonel aradı. Ülker'in İçim Süt Projesi'nin başındaki kişi, Zeki Sözen. ‘‘Gaz yapmayan süt uçmuş değil Oya Hanım ’’ diyerek. Öncelikle Pınar'ın laktozsuz süt projesini hazırladığı yıl Pınar'da çalışmadığını söyledi.
Süt ve et sektörünün iyi tanıdığı, Set-Bir'de başkan vekilliği de yapmış olan Zeki Bey'den laktozsuz süt konusunda bakın neler öğrendim.
Sütün içinde laktoz ismi verilen süt şekeri var. Bunu çoğumuz biliyoruz. Sütün birçok insanda gaz yaptığını da... Ama neden olur? İşte sütteki laktoz, normal vücutlarda glikoz ve galaktoza parçalanarak tüketilir, enerjiye dönüşürmüş. Bunu da yapan bağırsaklarımızdaki bir enzimmiş. Bazı kişilerde bu enzim ya çok azmış veya yokmuş. Akdeniz'e kıyısı olan ülkelerde, Güney Amerika'da, Finlandiya'da yaşayan insanlarda... Türkiye'de de her 100 kişiden 40'ının durumu böyleymiş. O enzimi az ya da olmayan kişiler süt içtiklerinde vücutları laktozu parçalayamadığı için hem sütün vereceği enerjiden yararlanamıyorlarmış hem de gaz sorunu yaşıyorlarmış. İşte bu sorunların yaşanmaması için laktozsuz süt geliştirilmiş. Bütün olay o enzimi sütün içine katarak laktozu parçalamak. Vücudun yapamadığını dışarıdan yapıyorlar. Hazmı kolay, şişkinlik ve gaz yapmayan süt insanlığa sunuluyor. Süte dışarıdan zerkedilen enzimin sağlığımıza zararı olmadığı savunuluyor...
Zeki Bey, Ülker'in Adapazarı Pamukova'da kurulu olan süt fabrikasının laktozsuz süt üretme kapasitesinin yılda 15 bin ton olduğunu belirtiyor. Yüksek teknoloji ve hijyen anlamında çok iddialı, rakip tanımıyor...
Benim sütüm senin sütünü döver!
Espri bir yana, süt içmeli, süt içirmeliyiz...
Normal mi laktozsuz mu onu siz bilirsiniz...
Paylaş