Paylaş
Gazeteci yazarlardan bazıları reklam filmlerinde boy gösteriyor. Ürün tanıtıyor. Şirketler, tanınmış bu köşe yazarlarının reklamlarını yapmasından memnun... Keza yazarlar da... Daha popüler oluyorlar. Dizi reklamlarda oynayanlar büyük paralar da kazanıyorlar.
Bizim yazarlardan Serdar Turgut, ‘‘çirkin ve yeteneksiz’’ olduğunu belirtip ne tür reklam filmlerinde oynayabileceği üzerine mizah yapmıştı. Sonra da ciddi bir yazı kaleme almış, gazetecilerin sosyal amaçlı kampanyalar ve kendi gazetelerinin tanıtım reklamları dışında reklama çıkmalarının yasaklanması gerektiğini meslek ahlakı açısından savunmuştu...
Gazeteci reklama çıkar mı çıkmaz mı? Paşa gönülleri bilir...
Meslek ahlakıysa eğer konu, hangi ahlak diye sorarlar adama... Buyursunlar onlar tartışsınlar...
Bizim camia açısından TV reklamlarında iki yazar öne çıkıyor. Sabah Gazetesi'nden Selahattin Duman ve Murat Birsel. Selahattin Bey, Demirdöküm firmasının kombi, Birsel de Esbank'ın şube ötesi bankacılık reklamını yapıyor. Murat Birsel arkadaşım. Bilgisayar, teknoloji merakını iyi biliyorum. Binlerce dolar da cazip gelmiştir...
Selahattin Duman, yazılarına bayıldığım bir kişi. Geçen gün telefon açtım. Reklam oyunculuğundan kaç para kazandığını birçok kişi gibi merak ediyordum. Kazandığı parayı, Maliyecilerden korktuğu için söylemedi! Reklam filmlerinde şimdiye kadar alınan en yüksek para olmalı... Bu işi para için yapmış... Ahlak filan diyecek oldum, ‘‘Türkiye'de gazetecilerin meslek etiğini tartışmasından daha büyük ahlaksızlık yoktur. Gazetecinin ahlaklı bir yanı yok. Ülkemizde ahlaka saygılı bir kurum söyle bana... Ülkeyi çeteler idare ediyor, ne ahlakından bahsediyorsun’’ diyerek söz söylememe gerek bırakmadı...
Aaaa bu arada unutmadan söyleyeyim. Selahattin Bey bir sinema filminde de oynayacak. Senaryosunu yazıyor. Filmi Sinan Çetin çekecek. Kemal Sunal, Sezen Aksu, Okan Bayülgen rol alacak. Popüler bir film olacak. Sinemaseverlere duyurulur...
DSP'lilerin muhalefet sevinci
DSP'de muhalefet sevinci yaşanıyor!
Yok yanlış anlaşılmasın... Meclis'te muhalefet partisi olmak değil. Parti içi muhalefet... TBMM kulislerinin son günlerdeki popüler konusu bu. Espriler gırla...
DSP Genel Başkan Yardımcısı Rahşan Ecevit'in, müstakbel ortakları MHP ile krize yol açan sözlerinden sonra, DSP'de parti içi muhalefet filizlenmiş... DSP'deki solcular Rahşan Hanım'ın liderliğinde toplanıyorlarmış... MHP'den kurşun yemiş, hala vücutlarında kurşun taşıyan DSP'li milletvekilleri, Bülent Ecevit'in işinin zor olduğunu, bir süre sonra yalnız kalacağını söylüyorlar!
Bir de fıkra anlatıyorlar:
İki dana çayırda otluyormuş.
Danalardan biri ötekine demiş ki;
- Ben işin sırrını çözdüm. Sosis ve salamın nereden yapıldığını biliyorum.
Diğer dana hiç istifini bozmamış;
- Bırak bu komplo teorilerini de otlamaya devam et...
Meclis kulislerinde FP milletvekilleri de MHP'li vekillere tecrübelerini aktarıyorlar:
- Biz de ilk geldiğimizde sizin gibiydik. Ne oldu? Hallaç pamuğu gibi attılar. Sizi de törpülerler... 28 Şubat kararlarını Erbakan'a imzalatan, APO'nun affını da Bahçeli'ye imzalatır....
Yeni bakanlara kıssadan hisse
BİR varmış bir yokmuş...
Yapanların yanına kár kaldığı cumhuriyet ülkesiymiş... Rahmetli Gülçin Telci'nin bu nitelemeyi yaptığı memleketmiş...
Yakın geçmişe kadar, bu ülkenin büyük mü büyük, yetenekli mi yetenekli bir bakanı varmış. Bakanlığının dışında özel becerileriylede takdir toplarmış. Sık sık yurtdışı iş seyahatleri yaparmış. İşte böyle seyahatlerden birinden, çook uzak ve büyük ülkeden dönüyormuş... Uçak Air France'ınmış. Ankara'ya inmeden önce İstanbul'da yakıt ikmali yapılıyormuş. Bakan uçak içinde bir süre bekledikten sonra sıkılmış. Sigara içmek istemiş... ‘‘Yasak’’ demişler, sinirlenmiş.
Beklemekten de sıkılmış. Pilotları çağırttırmış, ‘‘uçak hemen kalka’’ diye emir vermiş.‘‘ Ankara'da cumhurbaşkanıyla randevum var tez kalka’’ diye buyurmuş. Pilotlar olmaz demiş...
Bakan gürlemiş ‘‘Siz benim kim olduğu mu biliyor musunuz. ben bakanım’’ diye. Pilotlar oralı olmamış.
Aynı bakan Polonya'da iş seyahatindeymiş. Toplantıların yorgunluğunu otelin barında atıyormuş. Yan masalarla sohbet koyulaşmış... Oradaki yabancı hanımlara ben filan memleketin bakanıyım haberini vermiş. Hanımlar dan biri de ‘‘Siz bakansanız ben de Queen Elizabeth'im’’ demiş.
Yapanların yanına kár kaldığı ülkenin bakanı, kimliğini çıkartarak yalan söylemediğini ispat etmiş...
Yeni bakan olacakların kulağına küpe olsun diye bu masallar malum memlekette tekrar anlatılır olmuş...
60 milyon dolar ödedi
TÜRKBANK özelleştirme ihalesine fesat karışması çok taraflı itibar kaybını gözler önüne sermişti.
Bazı işadamları ve ANASOL-D Hükümeti payına düşeni almıştı...
Bayındır Holding'in sahibi Kamuran Çörtük'ün de adı karışmıştı. Dönemin Başbakanı Yılmaz'ın konutunda gecenin 02.00'sinde, Yılmaz'ın ondan ihaleyle ilgili bilgi yardımı istemesi tuhaf karşılanmıştı...
Mesut Yılmaz Hükümeti gensoruyla düşürüldü. Sonrası seçimler ve bugünler...
Bir merakım, yukarıda sözünü ettiğim sıkıntılı dönemi, Bayındır’ın nasıl atlattığıydı. Kullandıkları kredileri vadesinden önce tahsil eden banka var mıydı örneğin. Varmış... Kredi kullandıkları 5-6 küçük özel banka tedirginlik gösterince krediler vadesinden çok önce geri ödenmiş.
‘‘Artık Mesut Yılmaz ile sabaha karşı 03.00 yerine saat 23.00'te mi görüşüyor sunuz’’ diyerek Çörtük'ü sıkıntıya sokuyorum. Bir şey demiyor, acı acı gülümsüyor...
Türk İşadamlarının haklarını savunmak için politikacılarla görüştüğü kanısında.
Hukuk, kurallar keyfi uygulanırsa olacağı budur.
Paylaş