İzler...

Oya BERBEROĞLU
Haberin Devamı

Itineris nova novalis

Onlar yeni yeniliklere yolculuğa çıktılar. ‘‘İtineris nova novalis’’, bu cümle, Latince, ‘‘yeni yeniliklere yolculuk’’ anlamına geliyormuş. Bu yolun yolcusu da Yapı Kredi Bankası.

Yapı Kredi Bankası şubelerinde artık müdür yok. Daha iyi hizmet ve verimlilik için yeniden yapılanıyorlar çünkü. Operasyon yönetmeni, satış yönetmeni, pazarlama yönetmeni gibi... Hem idari hem teknolojik yeni yapılanma 300 şubede tamamlanmış. Yıl sonuna kadar geri kalan 130 şube de üsse katılacak. Geleceğin bankacılığının altyapısı kuruluyor. Yapı Kredi'deki değişim, ‘‘Koşarken ayakkabı değiştirmeye’’ benzetiliyor.

Dünyada ancak birkaç ülkede küçük ölçekli benzerleri bulunan Yapı Kredi Bilgi Çağı Bankacılık Üssü kuruldu. Bu projede danışmanlık hizmetini Arthur Andersen firması verdi. Gebze'de kurulu üssün bina maliyeti hariç teknoloji mimarisi için yaklaşık 80 milyon dolarlık yatırım yapıldı.

Amaç, bütün banka operasyonlarını merkezden yürütmek, müşteri odaklı yaklaşım felsefesini gerçekleştirmek. Yani müşterinin gereksinimleri onların önerisini dikkate alarak ürün oluşturmak, hizmet sunmak.

Doymuş piyasalarda yüksek maliyetler, rekabetin son derece yoğun olması, verimliliğin birinci plana yükselmesi ve bilgiye olan talep bu tür bir sistemi yaratmış.

Yapı Kredi Bankası Genel Müdürü Burhan Karaçam'la ofisinde sohbet ediyoruz. Karaçam, ‘‘Bu üs insan ile teknolojinin bütünleştirildiği ve tüm dengelerin insan lehine kullanıldığı, Yapı Kredi'nin insan değerine verdiği önemi yansıtıyor. Bankamızın verimliliğinin olağanüstü boyutlara ulaşmasında büyük bir görev üstleniyor. 53 yıldır sürekli koştuğumuz yeniliklere muhteşem bir halka daha ekliyoruz’’ diyor gururla.

Teknoloji ve organizasyondaki yeni yapılanmanın müşteriye faydasını; müşteri taleplerine bire bir yanıt, rekabetçi fiyatlar, üstün kalitede hizmet olarak anlatıyor. Sunulacak hizmetin ve ürünün sınırlarının banka tarafından değil müşteri tarafından belirleneceğini özellikle vurguluyor.

Artık geniş kitlelerin ihtiyaçlarına yönelik hizmetlerin değil bireyin ön plana çıktığını, 2000'li yıllarda insana değer veren kurumların başarılı olacağını, bunun tüm sistemler, sektörler için geçerli olduğunun altını çiziyor. Karaçam, siyasilere de gönderme yaparak, ‘‘Ankara'da da bu olmak zorunda. Ancak o zaman Türkiye çağ atlar’’ diyor.

Bu fırsat kaçmaz

GÜNLERCE, Rahmi Koç'un, enflasyonla mücadelede Hükümet'e verdiği destek konuşuldu. Koç'un, ‘‘Gerekirse bir yıl kâr etmem’’ sözü üzerine, ne demek istediği, ya da neyi kastetmediği gündemdeydi. Sonra unutulmaya yüz tuttu...

Oysa enflasyonla mücadelenin gündemde birinci madde olarak sıcak tutulması, tartışma bazında dahi doğru zemine oturtulması lazım. Nasıl ki Koç'un bir cümlesi dahi enflasyonu aşağı çekme açısından psikolojik bir rahatlık yarattı, beklentileri olumlu yönde etkiledi. İşte bu havanın sürmesi siyasi iktidarın da özel sektörün de sorumluluğunu bilmesi gerekiyor.

Bu bağlamda, CHP Lideri Deniz Baykal, Maliye Bakanı Zekeriya Temizel, ANAP Genel Başkan Yardımcısı Yılmaz Karakoyunlu ile görüştüm. Aynı kanaati paylaştılar.

CHP Lideri Baykal, Rahmi Koç'un sözünü, enflasyonla mücadelede Hükümet'e büyük destek olarak görüyor. Baykal, ‘‘Bu eşsiz bir imkândır, büyük fırsattır. Çok iyi değerlendirmesi lazımdır. Özveriye hazır olduklarını açıkça belirttiler. Hükümet de ciddi istikrar programı ortaya koymalıdır. Otoyol ihaleleriyle istikrar programı olmaz’’ diyor özetle.

Maliye Bakanı Zekeriya Temizel ise özel sektöre büyük sorumluluk düştüğünü, toptan eşya fiyatları endeksi içerisinde mal ve hizmetlerle ilgili özel sektörün payının çok yüksek boyutlarda olduğunu (Yüzde 75-76), bu koşullar altında kamu kesiminin üretmiş olduğu mallara hiç zam yapılmasa dahi özel sektörden yansıyan fiyat artışlarının ülkenin ortalama enflasyonunu belirlediğini vurguluyor. Temizel, maliyetleri dağıta dağıta katlanılabilir fedakârlıkla üç yıl içinde kimsenin canı fazla yanmadan enflasyonu düşüreceklerini savunuyor.

Yılmaz Karakoyunlu, Koç'un sözlerini, maliyet artışlarının fiyatlara yansıtılması olarak değerlendiriyor. (Yüksek enflasyonlu bir ekonomide yüksek kâr oranlarıyla semirenlerin bir miktar yağ kaybetmeyi göze alması gibi bir şey.) Karakoyunlu, siyasilerin günlük çıkışlarla ‘‘caka’’ satmasının ekonomiye faydası olmadığını, özel sektörden böyle bir teklifin gelmesinin, bir fırsat kapısının açılmasının önemine değiniyor. ‘‘Toplumsal uzlaşma, ortak çıkarlar uğrunda aynı değer yargılarını beslemektir. Tek taraflı olmaz’’ diyerek kendi hükümetini kıpırdaması için uyarıyor.

Rekabet için dua edelim

HAFTALIK Ekonomist Dergisi, bu haftaki sayısında, enflasyonun ancak tam rekabet sayesinde frenlenebileceğini örneklerle ortaya koydu. Böylece tartışmaya derinlik kattı. Ekonomist'in araştırmasına göre 1997 Ekim sonu itibariyle yüzde 93.2'yi bulan yıllık enflasyon, rekabetin çok yoğun olduğu dayanıklı tüketim malları sektöründe bazı ürünlerde yüzde 60'ın altında. Elektronik eşya sektöründe de fiyat artışı enflasyonun 40 puan gerisinde. Talep patlaması yaşanmasına rağmen beyaz eşya sektöründeki fiyat artışı ise TÜFE'nin 10-12 puan altında. Koç'un gerekirse bir yıl kâr etmemeyi göze almasının gerisinde bu gerçek de yatıyor olmalı. Üretimlerinin yüzde 60'ı beyaz eşya ve otomotiv olan grup, görünen o ki rekabet ortamında fiyatlarını ona göre belirliyor. Enflasyon canavarından kurtulmak için her sektörde tam rekabet olması, haksız rekabetin, tekelleşmenin önlenmesi için dua etmekten başka şansımız yok galiba...

Devleti alkışlamak

HAZİNE Müsteşarı Mahfi Eğilmez, bu göreve gelir gelmez bürokrasiye damgasını vurdu. Eğilmez, özel sektöre geçmişken, yeniden bürokrasiye dönmeyi de bir anlamda ‘‘nöbet devralma’’ olarak gördüğünü sık sık vurguladı.

Geçenlerde bir akşam, Türkiye'nin önde gelen holdinglerinden birinin mülkiyeli yöneticisiyle yemekteydim. Söz döndü dolaştı, Mahfi Eğilmez'e geldi. Bu yönetici, okul arkadaşı olan Eğilmez'le ilgili bir anısını aktardı:‘‘En hızlı günlerimizdi. O günlerde dönemin cumhurbaşkanı Mülkiye'ye gelecek. Aramızda, ‘Cumhurbaşkanı geldiğinde ayağa kalkalım mı, kalkmayalım mı?' konusunu tartışıyoruz. Uzun süre sessiz kalan Mahfi, ‘Arkadaşlar, cumhurbaşkanını kişi olarak ister sevelim, ister sevmeyelim. Biz onun şahsında Türkiye Cumhuriyeti devletine olan saygımızı göstereceğiz. Bence, cumhurbaşkanı geldiğinde ayağa kalkıp alkışlayalım. Çünkü, sonuçta kendi devletimizi alkışlamış olacağız' dedi. Mahfi, böylesine bir devlet anlayışı olan bir arkadaşımız. Hazine'de, dolayısıyla ekonomi yönetiminde iyi bir orkestra şefi oldu. Umarım Türkiye'de enflasyonu düşürmek, bir bürokrat olarak ona nasip olur.’’

Gürdere'nin namusu

EVET Sayın Gürdere, başka yolu yok, çünkü değişmiyor... Siyasi nüfuz kullanımının sona ermesi, kamu kaynaklarının eşe dosta, akrabaya, partiliye peşkeş çekilmemesi için başka yolu yok. Arpalıkların özelleştirilmesinden başka çare yok... Çünkü ne yazıkki mantalite değişmiyor. Siz ne kadar hassas olsanız da!

Birkaç haftadır, Emlak Bankası Tokat Şubesi'nde yaşanan bir kredi ve müdür tayini konusunu işleyip, kamu bankaları üzerindeki siyasi baskılara, rant kavgalarına küçük bir örnek vermiştim. Yine Tokat'ta, Devlet Bakanı Tokat Milletvekili Metin Gürdere ile ilgili olarak, Vakıflar Bankası nezdinde, özünde siyasi kayırma içeren iddialara kısaca değinmiştim. Bu bağlamda özelleştirmenin nasıl zorunluluk olduğunun altını çizmiştim.

Bu yazı üzerine, Vakıflar Bankası'ndan Sorumlu Bakan ANAP'lı Metin Gürdere, gönderdiği yazılı açıklamada özetle şöyle diyor: ‘‘Şahsım ve partim hakkında tamamen gerçek dışı, dedikodalara dayalı yakışıksız iddialarınızı tesesürle okudum. Maksadının ne olduğunu çok iyi bildiğim bir takım iftiraların arkasından gözü kapalı giderek kaleme aldığınız bu yazınızı bir politikacının namusuna dil uzatılması olarak değerlendiriyorum. Kendi namusum olarak gördüğüm siyaseti, Bakanlık makamını, mensubu olmaktan gurur duyduğum partimi hedef alan gerçek dışı yazınız nedeniyle sizi şiddetle kınıyorum.’’

Öncelikle Sayın Gürdere'ye bir hatırlatma: Söz konusu iddialar bana ait değil. Hemşehrileriniz iddia ediyor, yer ve zaman gösteriyor. Memleketinizdeki yerel gazeteler yazıyor. Dolayısıyla beni ‘‘şiddetle kınamanız’’ uygulamaları değiştirmiyor. Keşke değiştirse...

Sayın Gürdere, tek başınıza hassasiyet göstermeniz ne yazık ki yeterli olmuyor. İstisnaların kaideyi bozması, kamunun küçülmesi için laf değil somut uygulama gerekiyor. Namuslu politikacılardan bu bekleniyor.

Yazarın Tüm Yazıları