İzler

Oya BERBEROĞLU
Haberin Devamı

Almanlar, markla doları karıştırdı!

Bugünlerde Cem Uzan, önce ihalesini kazandıkları Kurtalan Çimento Fabrikası alımının ‘‘tekelleşme’’ gerekçesiyle iptali, ardından Telsim ve Telekom arasındaki ihtilaf nedeniyle üzgün.

Rumeli Holding'in patronu Uzan, cep telefonunda lisans devri sırasında devletin kasasına daha fazla kaynak gireceği görüşünde. Örnek olarak da Polonya'da girdikleri çimento fabrikası ihalesinin öyküsünü anlatıyor: ‘‘Polonya'nın Güney'inde, 2 milyon ton kapasiteli ve üretiminin yüzde 80'i Almanya'ya ihraç edilen bir fabrikanın ihalesine girdik. Biz 110 milyon dolarlık teklifle ilk sıraya oturduk. İkinci sıradaki Alman şirketi 140 milyon mark fiyat verdi. Biz ihaleyi kazanmış gibi gözükürken, Almanya, sınırına bu kadar yakın fabrikayı kaçırmak istemedi. Bir gece Alman Büyükelçisi, Polonya Başbakanı ile görüştü. Ertesi gün Alman şirketi, resmi bir yazıyla başvurdu ve 'Pardon biz teklifimizde dolar ve mark ifadelerini karıştırmışız. Aslında 140 milyon mark değil, 140 milyon dolar verdik' dedi. Polonya Hükümeti de bu teklifi kabul ederek, fabrikayı Almanlar'a sattı...’’

Fenerbahçe nasıl galip geldi?

Sabancı Holding şirketlerinden Beksa'nın Stockholm'de Avrupa Kalite Oskarı'nı aldığı töreni arkadaşlarımız Vahap Munyar ve Nurten Erk izledi. Beksa'nın kalite yolculuğundan ilginç notlar anlattılar. Bunlardan birini size aktarmak istiyorum:

Beksa, ‘‘kalite yarışı’’na girmek üzere, Avrupa Kalite Yönetimi Vakfı'na (EFQM) yapacağı başvurunun kitabını hazırlar. Bu kitapta, Beksa'nın ‘‘iş mükemmeliyeti’’ne nasıl ulaştığı anlatılır. Beksa’nın Fenerbahçeli Genel Müdürü Bülent Savaş, hazırlanan kitabı Holding'te Brisa, Beksa ve Kordsa'dan sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Güler Sabancı'ya sunacaktır.

Ancak, ortada bir sorun vardır. O da kitabın kapağının rengi. Kitap kapağı sarı lacivert hazırlanmıştır. Yani, Fenerbahçe'nin renkleriyle aynı. Oysa Güler Hanım koyu bir Galatasaraylı'dır.

Acaba Güler Hanım kapak rengine ne der? Bülent Bey, önce Sabancı Holding Genel Koordinatör Yardımcısı Mehmet Civelek'e gider. Kitabı sunduktan sonra konu Güler Hanım'ın Galatasaraylılığı ve kitabın kapak rengine gelir. Savaş, kapak rengi için şöyle der: ‘‘Biliyorsunuz bizim Beksa mavimiz var. Kitaptaki laciverte yakın renk, bizim kendi mavimiz. Bu mavinin yanına da en iyi sarı gidiyor. Üstelik, EFQM de bu renkleri kullanıyor. Ayrıca, Kalite Kongresi İsveç'te olacak. Onların da renkleri sarı lacivert. Bu anlamda da kitabın kapağının sarı lacivert olmasının bir mantığı var.’’

Civelek, Bülent Bey'in bu sözlerine, ‘‘Elbette en doğrusunu düşünmüşsünüz. Güler Hanım da kabul eder’’ yanıtını verir.

Bülen Savaş, daha sonra Beksa'nın başvuru kitabını Güler Sabancı'ya götürür. Güler Hanım kitabı inceler. Beğendiğini söyler, ama hemen arkasından renklere itirazını yapar: ‘‘Gerçekten çok güzel bir çalışma olmuş. Ancak, kapağın rengi neden sarı lacivert. Bana bir mesaj mı vermek istiyorsunuz?’’

Bülent Bey, ciddi ciddi renkleri savunmak yerine, işin kolayını bulur:

‘‘Bakın Güler Hanım, lacivert bizim Beksa'nın kullandığı renk. Biz ona Beksa mavisi diyoruz. Düşündük taşındık. Onun yanına Galatasaray'ın sarısı yakıştı...’’

Arkasından kahkahalar kopar... Güler Hanım da zaten hem EFQM'de kullanılan renklerin, hem de İsveç'in renklerinin de sarı-lacivert olduğunun bilincindedir. Bir Galatasaraylı olarak o renkleri istemeye istemeye kabullenir.

Bu arada DİSK Başkanı Rıdvan Budak’ın, Beksa işçilerine kokteyl vereceğini de duyurayım.

Süren'in kokteyli Dinçkök'ün fıkrası

TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi, geçen hafta sonu Antalya'da toplanmıştı. O toplantının basına kapalı bölümünde de işadamlarından ince mesajlar vardı. TÜSİAD'ın eski Başkanları'ndan Ömer Dinçkök, bir fıkrayla konuşmasına başlıyor, konuyu Güneydoğu sorununa bağlıyor:

‘‘İspanya Kralı Franco ölüm döşeğinde. Yakınları başında. Dini telkinler yapılıyor. İspanyol halkı da sarayın önünde toplanmış, ‘Elveda Franco' diye bağırıyor...

Franco halkın sesini duyuyor... Binbir güçlükle başını kaldırmaya çalışıyor ve zorlukla şu cümle dökülüyor dudaklarından;

- Halkım nereye gidiyor?’’

Dinçkök, bu fıkrayı anlattıktan sonra, özetle şöyle diyor: ‘‘Bu toprakların insanlarıyız. Hiçbirimiz bir yere gidemeyiz. Güneydoğu sorununa çözüm bulmalıyız.

Türkiye'de iç barış yoktur. Güneydoğu olaylarının yıllık maliyeti 7-8 milyar dolardır. Gazetelerin birinci sayfasından haberler düştü diye işin küllendiğini sanmayın...’’

Fuat Süren de siyasetçi, iş dünyası ilişkilerine değiniyor ve kendilerinden birinin siyasete girmesi yönündeki fikrini yineliyor.

Süren diyor ki: ‘‘Kokteylin içine TÜSİAD üyelerini koyalım. Siyasiler hakkındaki görüşleri gayrimemnun. Siyasileri kokteyle katalım. Onların da TÜSİAD üyeleri hakkında gayrimemnuniyetsizliği var. Parayı da katalım... İşte size gayrimemnun bir kokteyl. Cem Boyner'e hiç destek olmadık. 50 milyon dolarlık kaynak yaratsaydık, parlamentoda ciddi çoğunluğu olurdu. Yazık ettik Boyner'e... Bizimle diyalog kurmuyorlar. Bizi anlayacak siyasiler lazım.’’

Bira, beyaz perdenin ardında

Efes Pilsen, sanata-kültüre sürekli kaynak yaratan şirketlerin başında geliyor. Katkıları sinema filmleriyle sınırlı değil. Tiyatro, resim sergileri, kitap yayınları, üniversiteler. Hatta arkeoloji. Asos kazısının da sponsorluğunu yapan, kazıya hız kazandıran ilk Türk şirketi aynı zamanda.

Geçen pazartesi akşamı Emek Sineması’nda, Ali Özgentürk'ün ‘Mektup’ isimli filminin galasına gittim. Kutlama Taksim Sanat Evi'nde de sürdü.

Anadolu Grubu'na bağlı Efes Pilsen'in üst düzey yöneticisi İlker Keremoğlu da oradaydı. Keremoğlu, şirket olarak sponsorluk işini kurumsallaştırmayı, sanata katkıyı kıstaslara bağlamayı planladıklarından söz etti.

Efes Pilsen, ‘Mektup’un yanısıra anımsadığım kadarıyla ‘Mum Kokulu Kadınlar’, ‘Akrebin Yolculuğu’, ‘Bir Erkeğin Anatomisi’ filmlerine de sponsorluk yapmıştı.

Bu sponsorluklar bir açıdan da reklam anlaşması. Filmlerle ilgili yazılı metaryallerde, jeneriklerde isminiz geçiyor. Ürün satışlarında kıpırdanma yaratabiliyorsunuz. Hele hele bira gibi reklamı yasak bir ürünse, tanıtım bütçesinin büyük bölümünü sporsorluğa kaydırabilirsiniz.

Mektup filmine Raks şirketinden de katkı var. Filmin müzik kasetini Raks çoğalttı. 50 bin adet kaset. Bu kasetlerin 10 bine yakını Efes Pilsen biralarıyla birlikte tüketicilere bedava verilecek. Bir baks bira alana kaset hediye. Diğer kasetler piyasa rayicinden satışa çıkacak.

Mektup filminin maliyeti yaklaşık 900 bin dolar dolar. Efes'in bu filme katkısı 200 bin dolar civarında. 400 bin dolarlık bir finasman desteği de Avrupa Konseyi'nden, Avrupa İmaj Fonu'ndan.

Bu arada Avrupa Konseyi, 2000 yılının filmini yaptırıyor. 30 yönetmen seçildi. Türkiye'den de Ali Özgentürk var.

Yazarın Tüm Yazıları