Paylaş
TAM 13 yıl önce üyelik başvurusunu yaptık. Avrupa Ekonomik Topluluğu'ydu (AET). Şimdiki adıyla Avrupa Birliği'ne (AB) tam üyelik başvurusuydu. Karşı taraf, Türkiye'nin ‘‘eligible’’ bir ülke olduğunu, yani ‘‘gerekli şartlara haiz’’ bulunduğunu söylemekle beraber ihtiyatlı bir iyimserlikle yaklaşıyordu. Tabii belli standartlara ulaşmak için gerek ekonomik gerek demokratik, siyasi ve sosyal alanda yapılacak çok iş vardı.
Türkiye bu başvuruyla, 1987 yılında hedefini koyuyor ama öncelikle siyasi basiretsizlikten dolayı geçen bunca yılda yol haritasını bile çizemiyor. Baksanıza AB ile uyum çalışmalarında koordinasyon görevi üstlenecek, AB organlarıyla muhatap olacak bir örgütlenme bile sağlanamıyor. Kurulması düşünülen Avrupa Birliği Genel sekreterliği'ne ilişkin tasarı bu yasama döneminde de hayata geçirilemedi. Meclis tatile giriyor, sonbahara Allah kerim...
Neyse özel sektör, sivil toplum örgütleri üzerine düşeni yapmaya çalışıyor. İKV AB konusunda lobi faaliyetlerini layıkıyla yapıyor. Şimdi yeni bir örgütlenme daha şekilleniyor. AB-Türkiye İşbirliği Derneği (TÜRKAB) kuruluyor. Kurucu üyeler alanlarında önemli simalar. Mesela Büyükelçi Tanşuğ Bleda. Daha önce Türk Amerikan İşadamları Derneği'nin (TABA) başkanlığını yapmış olan Erdal Kabatepe, İKV Başkanı Meral Gezgin Eriş, eski müsteşarlardan Yener Dinçmen, Yavuz Ege, eski bürokrat Okan Karagözoğlu, Merkez Bankası'ndan Doğan Sevim, Pazarlama Vakfı'ndan Cem Alpar, ilaç sanayiinin duayeni Kaya Turgut, Mehmet Dülger gibi isimleri görüyoruz. Bu oluşumun öncülüğünü yapan Erdal Kabatepe, amaçlarını, öncelikle küçük ve orta ölçekli işletmelere AB ile uyum sürecinde yardımcı olmak diye açıklıyor. ‘‘Mevzuatlar sürekli değişiyor. Herşeyi devletten bekleyemeyiz. Bu türkiye'nin büyük bir davasıdır. Seminerlerle konferanslarla şirketlere yardımcı olacağız’’ diyor özetle.
Anadolu'ya açılacaklar. Kendi içlerinden bazı şirketler sporsorluk yapacak. Şirketlere teknik bilgi ve yol gösterme desteğini sponsor firmaların sayesinde bedava verebilecekler.
Bu girişimin önemli diğer ayağı bizce, AB ile işbirliği için uyum sürecinde, siyasi iktidarlar nezdinde, gecikmelere karşı baskı grubu görevi yapacak olmasıdır.
İçinde misiniz dışında mı?
AB ve dernek konusundan söz edince aklıma 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel geldi.
Cumhurbaşkanlığı'ndan indikten sonra Demirel'in ne yapacağına ilişkin söylenenler arasında AB derneği konusu da gündeme getirilmişti. Böyle bir şey söz konusu değil. AB*ye üye ülkelerin devlet başkanlarıyla AB Vakfı kuracağı da konuşuldu ayrıca. Demirel'e yakın kaynaklar bunu da doğrulamıyorlar. Diyorlar ki ‘‘Vakıf da Demirel'i kesmez’’.
Demirel ise o toplantıdan o toplantıya koşuyor, görüşlerini yineliyor, ama ne yapacağına ilişkin kesinlikle renk vermiyor. Yeni oluşum için bayrak açanlara da şimdilik elini göstermiyor. Başkanlık konusunu ısıtıyor.
Bazıları, ‘‘Demirel kesinlikle kenara çekilmeli. Bilge adam, ak sakal olmalı’’ görüşünü savunuyor.
Demirel'i yakından tanıyan bir grup da belki gönüllerinden geçeni söylüyor: ‘‘Demirel henüz kararını vermiş değil. Ama o kesinlikle rahat durmaz, patlar! Merkez sağın ağabablığına soyunur. Sağı ben birleştirdim der mesala’’ diyor.
Ankara'da siyasiler bir yandan da Demirel'i gözlüyor. Bazı espriler de yapıyorlar. Dillerinin altındaki bakla tabii Demirel'in rengini anlayabilmek.
Demirel, şimdilerde ‘‘Ben siyaset üstüyüm’’ diyor ya. Ankara'da, bazı siyasiler arasındaki espri şu: ‘‘Siyasetin üstü, altı olur mu hiç. Siyasetin içinde misiniz, dışında mısınız?’’
Bir Ankara kulisiyle yazıyı noktalıyorum.
Demirel tarafı Çiller tarafıyla barışmış! Süleyman Demirel'in kayınberaderi Ali Şener, kısa süre önce İstanbul'da Özer Çiller ile yemek yemiş. El sıkışılmış. Bu neye işarettir bilemem. Siyasi arenadakiler yorumlar artık. Demirel bir zamanlar kızım dediği Tansu Çiller'i tekrar kollamaya mı alıyor ne dersiniz? Dön baba dönelim!
Napolyon dükkánına gidin
ESKİ bir hikaye ama yeni öğrendim. Çok hoş. Anlatmadan duramayacağım.
Yıl 1987. Turgut Özal Başbakan. Günün, gecenin her saati bürokratlarıyla da görüşüp iş bitirmesiyle de tanınmıştı hatırlarsınız. İşte merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal, sözünü ettiğimiz başbakanlığı döneminde ABD'ye çalışma ziyaretinde bulunuyor. ABD'ye gitmeden bir gün önce telefon görüşmelerinden biri yetiştirdiği siyasilerle ünlü bir kamu kuruluşunun genel müdürüyle oluyor. Özal, o genel müdüre, ‘‘Detay konuşmamızı ABD'de yaparız’’ diyor. Bunun üzerine genel müdür, ‘‘Demek ki resmi heyetteyim’’ düşüncesiyle apar topar ABD'ye uçuyor. Resepsiyon var ve smokin giyilmesi gerekiyor. Bazı bürokratlar ve siyasiler hazırlıklı olduğu için smokinlerini getirmişler. Bir kısmı da kiralama yoluna gidiyor tabii. Genel müdür de hazırlıksız geldiği için smokin kiralamak istiyor. Arkadaşları smokin kiraladıkları ünlü bir mağazanın adını veriyor. Genel müdür o dükkana gidiyor ve smokin istiyor. Satıcı genel müdüre bakıp, ‘‘Siz Napolyon dükkanına gidin lütfen’’ diyor. Yani, kısa boylular için smokin satan-kiralayan mağazaya gitmesini öneriyor. Bizim genel müdürümüzün boyu biraz kısaymış da...
Yine Özal'ın ABD gezilerinden biri. İki bürokrat Osman Ünsal (Hazine) ile Turgut Tüten (DPT) o sırada Paris'te bulunuyorlar. Özal'ın ABD'ye gittiğini öğrenince ‘‘Nasılsa resmi heyetyizdir, bize bildirmeyi unuttular herhalde’’ diyerek Paris'ten ABD'nin yolunu tutuyorlar. Tabii program baştan belli. Resepsiyona katılacaklar, hangi masaya kimin oturacağı filan. Ünsal ile Tüten smokinleriyle hazırlar ama salona alınmıyorlar, resmi heyette görünmüyorlar. Sıkıntı oluyor. Üstüne üstlük Özal'dan da azar işitiyorlar. Şortla askeri birliği selamlayan Özal onlara çıkışıyor: ‘‘Ne biçim iş bu. Devlet terbiyesi almadınız mı? Niye buraya geldiniz, işiniz mi yok sizin’’ gibilerden...
Paylaş