Paylaş
Bu yazı kocaları, sevgilileri nedensiz yere ‘yorgun’ hisseden, olmadık şeye sinirlenen, hırçınlaşan kadınları da ‘kurtarabilir’. Çünkü bu ‘çekilmez hale’ gelen erkekler, aslında ‘düşük testosteron’dan muzdarip olabilir...
Orta yaş erkeklerini tehdit eden sinsi ve önemli bir sorun var: Testosteron düşüklüğü! Bence sadece orta yaş değil, otuzlu- kırklı yaş erkeklerinin bir kısmının da testosteronları dibe vurmuş durumda. Nedenler farklı. İlk sırada stres faktörü var. Depresyonun yaygınlaşması, bazı ilaçlar ve tabii ki tıbbi sorunlar da etkili. Dikkatinizi çekmek istediğim noktaysa şu: Testosteron azalmasının sonuçları çok şaşırtıcı. Şaşırtıcı çünkü ‘düşük testosteron’ yalnızca ‘cinsel istekte azalma’ ve benzeri sorunlara sebep olmuyor. İlk ve en önemli sorun sebepsiz bir ‘YORGUNLUK’ olabiliyor. Testosteronu düşen erkeklerde ‘sinirlilik, hırçınlık, gerginlik, öfke atakları, ölçüsüz tepki reaksiyonları’ kadar ‘atipik bir yorgunluk, hatta depresyona benzer bir durum’ da dikkati çekmeli.
‘RUHU’ DA ETKİLİYOR
Uzmanlara göre ‘yorgunluk’ önemli bir işaret. Uyku bozukluklarının da dikkat çekici bir belirti olduğunun altı çiziliyor. Özellikle sabah erken saatlerde uyanmaların, geceleri tekrarlayıp duran uyku bölünmeleri ve terlemelerin üzerinde ısrarla duruluyor. Diğer taraftan, testosteronu azalan erkekler sessiz ve derinden ilerleyen bir ‘içe kapanma’ hali yaşamaya başlıyor. Önce ‘girişimci, güçlü olma ve iktidarı paylaşmama’ eğilimlerini azaltmaya, sonra da ‘hâkimiyet kurma’ düşüncelerini sınırlama yoluna gidiyorlar. Erkekseniz ve bu sorunların varlığını hissediyorsanız, ek olarak ‘duygusal enerjide azalma, dikkat toplamada zorlanma, unutkanlık eğilimi, yeme-içme davranışlarında bozulma, karın-göbek bölgesinden kilo alma, şüphecilik ve gereğinden çok tedbirli davranışlar sergileme’ gibi durumlara giriyorsanız, bunların testosteron düşüklüğü ile ilgili olabileceği aklınızda olsun. Ve eğer kadınsanız da, eşinizde benzer sorunları gözlediğinizde, uyanık olun ve onu uyarın.
AKŞAM YORGUNLUĞUNA DİKKAT!
Önemli bir nokta da şu: Testosteron azalması ile stres yönetimi bozukluğu arasında yakın bir ilişki var. Stres problemi olan erkeklerin bu konuda daha dikkatli olmaları lazım. Ayrıca erkeklerin stres tepkileri de kadınlardan çok farklı. Erkeklerde testosteron düşüklüğü olmadan da ‘yorgunluk’ önemli bir stres bozukluğuna işaret edebiliyor. Her akşam evine yorgun dönen, eşiyle çocuklarıyla bırakın sohbet etmeyi, kolunu kıpırdatacak takati bile güç bulan babaların çoğunda yorgunluk bedensel değil, ruhsaldır. Uzmanlara göre stres denizinde boğulmaya başlayan erkekler arasında özellikle ‘akşam yorgunluğu’ çok yaygın. Yemekten hemen sonra odasına çekilen ya da televizyon bağımlısı biri haline dönüşüp elinde kumanda aleti ‘o dizi senin bu dizi benim’ gezen erkeklerin problemi de muhtemelen aynı: YORGUNLUK! ‘Yorgun erkek sendromu’ üzerinde durulması ve daha çok araştırılması gereken bir alan bence.
Egzersiz depresyonu önlüyor
Egzersİzİn faydaları saymakla bitmez. Bunlardan biri de depresyonu önleyici ve depresif belirtileri azaltıcı faydası. Kontrollü çalışmaların çoğu net ve açık şekilde gösteriyor ki, düzenli egzersiz depresyonla mücadelede de mükemmel neticeler verir. Düzenli egzersiz, depresyonlu birinde ise antidepresan tedavilerin etkinliğini arttırır. Uyku sorunu yaşıyorsanız, özellikle sabahın erken saatlerinde uyanmaya başlamışsanız, her sabah yorgun, halsiz ve bitkin kalıyorsanız, gün içinde tekrarlayıp duran yorgunluk sarmalına düşüyor, gereksiz öfke ataklarından, dikkat dağınıklığından veya unutkanlıktan yakınıyorsanız, bunların depresyonla ilintili olabileceği aklınızda olsun ve hemen harekete geçin! Harekete geçin çünkü düzenli egzersiz depresyonu engelleyip sizi daha mutlu edecek pek çok maddenin (endorfinler, serotonin, noradrenalin, feniletilamin) daha çok salgılanmasını sağlıyor.
Sağlık kontrolleri önemli
Düzenlİ sağlık kontrollerini ihmal etmek ortak kusurumuz. Oysa düzenli sağlık taramalarının (bilinçli yapıldıkları takdirde) önemli birçok sağlık problemini erken dönemde hatta daha neredeyse tasarım halindeyken ortaya çıkarabildiği biliniyor. Bu fikre karşı çıkanlar, sağlık taramalarında belirlenebilecek ‘yalancı pozitif’ sonuçların gereksiz telaşlar ve üzüntülere yol açabileceklerini düşünenler de yok değil. Ayrıca bu taramaların bazen fazlaca abartıldığını, ‘tarama’ olmaktan çıkarılıp ‘ticari bir süreç’ haline getirildiğini düşünenler de var. Her iki grup da haklı ama bunlar sağlık taramalarının, özellikle sıradan checkuplar olmaktan çıkarılıp sağlık riski analizlerine dönüştürülmesi halinde faydalı oldukları gerçeğini ortadan kaldırmaz.
NEYE DİKKAT ETMELİ
Sağlık kontrolleri yapılırken dikkat edilmesi gereken ayrıntılar şöyle:
-Tarama yapılacak kişinin daha önceki ve mevcut sağlık sorunları, genetik sağlık riskleri, yaşam tarzı seçimleri, yaşı, cinsi, işi, kullandığı ilaçlar dâhil pek çok konu tahlillerden önce sorgulanmalıdır.
-Rutin bir sağlık taramasında karaciğer enzimlerinin biraz yüksek bulunması, karaciğerin mutlaka hasta olduğu anlamına gelmez.
-HDL kolesterolün az, LDL kolesterolün yüksek olması da koroner arterlerin plaklarla mutlaka daralıp tıkanacağını ifade etmez.
-Herhangi bir taramanın kan şeker seviyelerini, TSH düzeyini ya da PSA’yı yüksek göstermesi de canınızın sıkılmasını gerektirmez ama bunlar yeni yola çıkmış bir diyabetin, gözden kaçmış bir koroner arter hastalığının, sessiz ve derinden ilerleyen bir karaciğer iltihabının veya sizi uzun dönemde telaşlandırabilecek bir prostat kanserinin işareti de olabilirler.
-Bu nedenlere, eğer ekonomik imkânınız varsa sağlık kontrollerinizi düzenli olarak yaptırın.
AKŞAMLARI AZ YİYİN
Çoğu ev hanımı sabah eşini işe uğurlarken, çalışıyorlarsa eğer akşam evine dönerken, ‘akşam nasıl bir sofra kurmalı?’ sorusuna cevap arar. Haksız da değildir. Akşam yemeği bizim kültürümüzde de çok önemlidir. Bu doğru ama bizimki dâhil çoğu evde akşam yemeklerinin biraz abartılı olduğu da doğru. Dışarıda yenen akşam yemeklerinden söz etmek bile istemiyorum. Ancak unutulmamalıyız ki, ‘kronobiyolojisi’ gereği bedenlerimiz akşam saatlerine doğru metabolizmasını yavaşlatmaya başlıyor; sindirim sistemimiz –midemiz, bağırsaklarımız, karaciğerimiz, pankreasımız, safra kesemiz- ‘yavaş yavaş istirahat etmek lazım’ durumuna geçiyor.
YEDİKLERİMİZ BİZİ YİYOR
Ne var ki, biz tam da tersini yapıyor, günlük öğün payımızın en az yarısını, hatta üçte ikisini akşam öğününe bırakıyoruz. İşte tam da bu noktada ‘yediklerimiz bizi yemeye’ başlıyor. İhtiyaçtan fazla doldurduğumuz midemiz isyan etmeye (gastrit/reflü), bağırsaklarımız sorun çıkarmaya (gaz, şişkinlik), karaciğerimiz bağırıp çağırmaya (yağlanma, yorgunluk), pankreasımız çıldırmaya (yemek sonrası uyuklamalar, terlemeler, kısa bir süre sonra tekrar acıkmalar, tatlı veya meyve krizleri gibi durumlar) başlıyor. Çare çok açık ve net şu: Akşam yemekleri mutlaka ama mutlaka hafifletilecek ve mümkün olduğu kadar erken yenecek. Akşam öğünlerinde özellikle kızartılmış, şeker eklenmiş, fazla miktarda un, nişasta içeriği ilave edilmiş besinler azaltılacak ve mutlaka sofradan birazcık aç kalkmanın bir yolu bulunacak.
Paylaş