’Medeni diyet’ deyimini ilk kez Dokuzuncu Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’den duydum, patenti ona ait.
Süleyman Bey ne zaman, ’Biraz kilo vermeniz gerekiyor’ önerisiyle karşılaşsa, ’Ne istiyorsanız yapayım ama medeni bir diyet hazırlayın’ derdi. Medeni diyet kavramının bana göre birçok alt başlığı var: İstediği her şeyden az da olsa yiyebilmek... Diyet yaparken de sosyalleşebilmek... Keyiften, lezzetten çok da taviz vermemek...
’MEDENİ diyet’ kavramı son yıllarda iyice ön plana çıktı, neredeyse yeni bir trend haline geldi. Eğlenceli, keyifli olmayan, size kendinizi iyi hissettirmeyen, ağız tadınıza uymayan bir kilo verme yolculuğunun, üstelik bir de aşırı kısıtlamalar içeriyorsa, bir süre sonra bir ceza süreci haline geldiği biliniyor. Medeni diyet yaklaşımı işte bu algıyı hafifletiyor, süreci katlanılabilir hale getiriyor.
Medeni bir diyetle kilo vermenin yolu işi eğlenceli bir oyun haline çevirmekten geçiyor. Çünkü hayatın içinde olmayan, hayatın eğlenceli yanlarını hiçe sayan, kısacası, "hayatı ıskalayan" hiçbir şey kalıcı olmuyor, olamıyor. Eğer beraberinde fark edilir bir hafiflik, bir iç kıpırtısı, neşe ve mutluluk hali yoksa hiçbir diyet kalıcı sonuç vermiyor. Bir süre sonra o da "diyet çöplüğü"ndeki yerini alıyor. Hatta bazen "kötü bir anı" haline geliyor.
Toplu ama mutlu biri
Kolay diyetin yolu hatalara, sevaplara, doğrulara, yanlışlara, kaçamaklara, hatta kıvırtmalara gülüp geçmekten, hoş görmekten geçiyor. Çöp gibi olmayı, elbise askısı haline gelmeyi değil, sağlıklı bir kiloya inmeyi, kendini iyi hissetmeyi, yalnızca bedensel değil, ruhsal ağırlıklardan da kurtulmayı becerebilmekten geçiyor.
Kilo almaktan, kilolu biri olmaktan hiç kimse hoşlanmaz ama bazen "toplu ama mutlu" biri olunabileceğini de unutmamak gerekiyor. Kilo verme yolculuğuna çıkmayı getirdiği kısıtlamalar nedeniyle hiç kimse keyifle kabullenmez. İster genetik şanssızlığınız, ister kişisel hatalarınız, isterse hormonal ya da metabolik sorunlarınız nedeniyle kilo alın, bu durum hiç değişmez. Özellikle tekrar tekrar yapılmak zorunda kalındığında diyet sözcüğünü duyunca bile yüzünüzü buruşturmanız, işin daha başında sıkılıp kaçmanız bundandır. Diyetin "d"sini duyunca uykusu kaçan, çarpıntısı başlayan, tansiyonu fırlayan kişilerin olması şaşırtıcı değildir.
Az kalori çok hareket
Bahar geliyor, hafifleme telaşı yavaş yavaş yeniden başlıyor. Bu yıl da yeni bir üzüntü yaşamamanız ve gelecek bahara da ruhsal gerginlik, depresyon, iç sıkıntısı gibi sorunlarla başlamamanız için bir kez daha hatırlatalım: Bu işin, yani sağlıklı bir kiloya ulaşmanın ve onu korumanın yalnızca iki yolu var: Aldığınız kalorileri azaltacak, harcadığınız kalorileri çoğaltacaksınız. Bunu yaparken işi öyle çok da ciddiye almayacaksınız. Ne yapıp edip sağlıklı, neşeli ve lezzetli bir hafifleme yolculuğuna çevireceksiniz. Keyifli ve sağlıklı bir kiloya inmenin ve sürdürmenin başka yolu yok!
Mucize diyetlerin hepsi palavra
Amerikan Obezite Kurumu’nun yaptığı yeni bir çalışmanın sonuçlarına göre, temel iki kurala uyulmazsa hiçbir kilo verme planı çalışmıyor. Bu işin yalnızca iki yolu var: Daha az yiyecek, daha çok hareket edeceksiniz. Kazandığınız kalorileri azaltacak, harcadığınız kalorileri çoğaltacaksınız. Bizim uzun süredir tekrarladığımız o ünlü cümle bugün de geçerli: "Yediklerinizin yarısı yaptıklarınızın iki katı." Mucize diyetlerin tümü palavra. Yedikçe zayıflatan, belli bölgelerinizi incelten, yattığınız yerden kilo verdiren bir beslenme planı yok ve olmayacak. Lahana kapsülü, elma suyu, İsveç şurubu, detoks solüsyonu, kaktüs hapı, hepsi palavra! Eğer kolay yoldan kilo vermek istiyorsanız bu iki kuralı benimsemeli ve işi sağlıklı, neşeli ve lezzetli bir hafifleme yolculuğuna çevirmeli, yani daha medeni bir hale getirmelisiniz. Kolay diyetin yolu mucizelerden değil, işi keyifli bir hafifleme ve lezzet yolculuğuna çevirmekten geçiyor.
İnsülin direnciniz mi var?
Eğer sağlıklı kilonuzdan çok fazla saptıysanız, özellikle göbek-karın-gıdık bölgesinde yağ biriktiriyorsanız kilo verme yolculuğuna insülin direnciniz olup olmadığını öğrenmeden çıkmayın. İnsülin direnci problemi çözülmeden bu işi başaramazsınız. Başarsanız da bir süre sonra yeniden aynı noktaya geri dönersiniz. Özellikle "reaktif hipoglisemi" diye bilinen ve "tatlı krizleri, açlık nöbetleri, yemek sonrası uyuklamalar, terleme, çarpıntı halleri, sinirlilik, öfke eğilimleri, odaklanma eksiklikleri" ile kendini gösteren bir tablonun içindeyseniz, bu incelemeyi sakın ihmal etmeyin. Çünkü burada fazla kilolu olmak çoğu zaman bir sebep değil sonuçtur. Ve bir süre sonra kilo sorununuza muhtemelen tansiyon yüksekliği, şeker hastalığı, ürik asit fazlalığı, kolesterol, trigliserid dengesizliği gibi sorunlar da kendini gösterecektir.
Kilolu olmak ruh halini etkiliyor
Kilolu insanlar genelde güleryüzlü, hoşgörülü, keyifli kişilerdir. Ama ne var ki bazılarında stres artışı, depresyon eğilimi, yorgunluk, isteksizlik, moralsizlik gibi ruhsal sorunlar da ortaya çıkabiliyor. Özellikle çabuk sinirlenen, çabuk tepki veren, alıngan kişilerde, ruh halinde sık dalgalanmalar olanlarda ve kronik yorgunluktan yakınan fazla kilolularda insülin fazlalılığı ve bunun yol açtığı hipoglisemi sorunu temel faktör olabiliyor. Hipoglisemi problemi dikkate alınmadan hazırlanan fotokopi beslenme planları hipoglisemiyi daha da ağırlaştırıp sorunu daha çözümsüz bir noktaya taşıyabiliyor.
Rejime girmeden kilo verin
Bana sorarsanız işe "perhiz," "rejim," hatta "diyet" gibi sözcükleri unutmakla başlayın. Bunların tümü kısıtlanmayı, yoksun kalmayı, kısacası mahrumiyeti düşündürdükleri için sevimsiz sözcükler. Özellikle "rejime girmek" son derece ürkütücü bir yaklaşım. Bu tür "köktenci değişimler" hayatın her alanında olduğu gibi kilo verme sürecinde de kolay ve kalıcı olmuyor. Sıkı önlemlere belli bir süre uyulsa bile bir süre sonra canlar sıkılıyor, keyifler kaçıyor. Evde, işte, eşte, dostta ya da yaşamın başka alanlarında ortaya çıkan değişimlerle diyetler bozuluyor, rejimler altüst oluyor. Yani "soda-limon, salata"dan ibaret bir hayat uzun süre çekilmiyor. Bir süre sonra "rejim krizleri" çıkıyor, macera sonlanıyor.