Paylaş
Buradaki orucun bizim mübarek ramazan ayında uyguladığımız, su dahil hiçbir yiyecek içeceğin ağza sokulmadığı, dini inançlarımız gereği tuttuğumuz oruçlarla hiçbir ilgisi yok.
Burada söz konusu olan; belirli günlerde ya da günün belli aralıklarında su veya sebze suları hariç herhangi bir gıda tüketmemek.
Bu belli aralıklar meselesini günün belirli saatleri ve/veya haftanın belli günleri şeklinde de düşünebilirsiniz.
Aralıklı oruç uygulamalarının en çok ilgi gören üç tipini aşağıdaki kutularda özetlemeye
çalıştım.
Özet bilgi şudur:
Aralıklı açlık uygulamaları besin alımını azalttığı, metabolizmaya dinlenme
fırsatları yarattığı ve
toplam gıda tüketimini sınırladığı ölçüde işe yarıyor.
Çoğu kişi de bu yöntemleri zaten bu nedenle benimsiyor, uyguluyor.
5/2 diyeti işe yarıyor
Bu en sık ve en popüler aralıklı açlık/oruç kürlerinden biridir. Haftanın beş gününü normal -ama abartmadan- yemek düzeniyle tamamlıyorsunuz. Diğer iki günü ise 500-800 kalori ile sınırlandırılmış bir beslenme modeli ile geçiriyorsunuz. Hangi yiyecekleri yemeniz gerektiği konusunda ciddi bir kısıtlama yok. Prensip olarak şeker ve undan uzak durmanız, tatlılarla biraz mesafeli kalmanız ve sebze+protein ağırlıklı planlar yapmanız yeterli. Basitçe haftanın beş günü normalde ne yiyip içiyorsanız onları tüketmeye devam edin. Diğer iki günde ise kadınsanız 500-700, erkekseniz 600-800 kalorilik bir beslenme modeliyle süreci tekrarlayın.
Bu yöntemi uygulayanların seçtikleri diğer günleri genelde haftanın “ölü günleri” sayılan pazartesi ve perşembe günleri.
Bu diyetin insülin seviyelerini düşürdüğü, özellikle diyet yapılmayan diğer beş günde de düşük glisemik indeksli beslenmeye devam edildiği takdirde işe yaradığı belirtiliyor.
5/2 diyetinin daha detaylandırılmış halini önümüzdeki günlerde bu sayfalarda bulacaksınız.
4/3 metodu kolay uygulanıyor
Burada da sistem aslında üç aşağı beş yukarı 5/2 diyeti ile aynı. Sadece düşük kalorili beslendiğiniz günlerin sayısı üçe çıkıyor, normal kalori ile beslendiğiniz günler ise dörde iniyor. Bu uygulamayı gün aşırı yapanlar da var, sadece “pazartesi, salı, çarşamba” günlerini diyet günleri olarak geçirenler de. Bu da etkili bir “yağ kaybı” yöntemi.
16/8 metodu en kolay olanı
Bu metotta günlük gıda tüketim hakkınızı 8-10 saatlik bir zaman dilimiyle sınırlıyorsunuz. Erkekseniz 16, kadınsanız 14-15 saat tam bir açlık halini tercih ediyorsunuz.
Bu uzun zaman dilimlerinde sadece su veya sebze suları içmenize müsaade ediliyor. Yemek yemenize müsaade edilen 8-10 saatlik dilimde ise sağlıklı beslenmeniz çok önemli bir ayrıntı.
Bu süre içinde de abur cubur tüketmek, yüksek kalorili besinlere, hele hele tatlılara, şekerlemelere, sağlıksız atıştırmalıklara yönelmek kesinlikle yasak.
Tavsiye edilen; bu süreyi “sebze+protein” kombinasyonları şeklinde planlamak, un ve şeker içerikli besinlerden uzak kalmak. Bu yöntemle faydalı sonuçlar alındığını biz de kendi uygulamalarımızda net ve açık olarak gördük.
Kimlerin kalp-damar riski daha fazla?
◊ Sigara içenlerde,
◊ Şeker hastalığı, gizli şekeri veya insülin direnci olanlarda,
◊ Hipertansiyonlularda,
◊ Trigliseridi fazla, iyi kolesterolü (HDL) az, kötü kolesterolü (LDL) yüksek bulunanlarda,
◊ Fazla kilolu ve obezlerde, özellikle de bel çevresi geniş (göbekli), ensesi kalın olanlarda,
◊ Hareketsiz bir yaşam sürenlerde,
◊ Stresi fazla, depresif duyguları yüksek, öfke kontrolü bozuk kişilerde,
◊ Uyku problemi yaşayanlarda kalp damar hastalıklarına yakalanma ve kalp krizi geçirme sıklığı artıyor.
Tahin pekmeze izin var
Ahmet Hakan her yıl yeni bir tatlıyı gündeme getirir. Önceleri favorisi trileçeydi. Yaz aylarında höşmerime yöneldi. Kış gelince de rotasını tahin pekmeze çevirdi. Peki nasıl bir tatlıdır bu ikili? Faydaları var mıdır?
Bence tahin-pekmez ikilisi iyi bir takımdır. Tahinin esas maddesi susam. Susamın belli işlemlerden geçirilmesinden sonra hazırlanan bir besin.
Susam ise sağlığa pek çok alanda faydası olan bir tohum. İçindeki yağ da “hayırlı” bir yağ. Bazı araştırmalarda damar koruyucu ve tansiyon düşürücü olduğu bile yazılmış. Protein zenginliği de fena değil. Yapısındaki proteinlerin yapıtaşlarını oluşturan aminoasitler değerli mi değerli. Magnezyum, fosfor, manganez, bakır, çinko, demir gibi minerallerden, B grubu vitaminler ve E vitamininden zengin yapısı da iyi bir avantaj.
Bir başka özelliği daha var ki o özellik daha ziyade kadınları ilgilendiriyor: Lignan zenginliği. Lignanlar östrojenik aktiviteye sahip doğal moleküller. Özellikle menopoz dönemi kadınlarının pek çok sorununu çözebiliyorlar. Bitmedi, susamdaki sesamolin ve sesamin isimli moleküllerin de kanı incelttiği iyi biliniyor. Netice şu: Susam tohumu bazlı tahin sağlığa faydalı bir besin. Tabii ki yüksek kalorisi nedeniyle aşırı abartmamak koşuluyla.
Peki tahini hangi pekmezle tüketeceksiniz? Benim favorim üzüm veya dut pekmezi değil, andız ya da keçiboynuzu pekmezidir. Önerim de dozu abartmadan tüketilmesidir. Ahmet Hakan’a da, size de afiyet olsun.
Grip-nezle mağdurları neden kışın çoğalır?
Grip de, nezle veya soğuk algınlığı da bulaşıcı viral enfeksiyonlar. Grip influenza virüslerinin eseri. Diğerlerine ise rinovirüsler veya koronovirüsler sebep oluyor.
Havaların soğuması ise problemin asıl nedeni değil, hazırlayıcısı ya da kolaylaştırıcısı. Soğuk havalarda vücut direnci düşüyor, bağışıklık gücü zayıflıyor. Yine soğuk kış günlerinde insanlar açık değil kapalı ortamlarda yaşamaya başlıyor ki bu da “yakın temas” olasılığını artırarak hastalığın bulaşmasını kolaylaştırıyor.
Neticede de soğuk havalar, kar-buz demek daha sık nezle-grip anlamına geliyor.
Genetik miras meselesi ne kadar önemli?
Genetik miras mühim bir mesele. O mirasın bizi bazı hastalıklara daha yatkın ya da dirençli yapabildiği tartışma götürmez. Benzer bir bilgi “yaşlanma” söz konusu olduğunda da geçerli: Genetik kod ya da şifrelerimiz daha hızlı ya da yavaş, daha iyi ya da kötü yaşlanmamızda da mühim bir faktör.
Ama şu da kesin: Genetik miras tek belirleyici gibi düşünülmemeli. Bizim tek karar vericimiz, tek bilet kesicimizin “genetik miras”ımız değil. Ondan çok daha mühim bir şey daha var: Yaşam tarzımız, “hayatımıza ilişkin” kararlarımız. Tibetlilerin “Hayat bizim ondan yaptığımız şeydir” yaklaşımı işte bu nedenle kesinlikle doğru.
Unutmayın, hiçbir araştırmada genetiğimizin hayat süre ve kalitemize etkisi asla yüzde 30’ları geçmiyor, hayat ile oynayacağımız o muhteşem maçın nasıl geçeceği, nasıl süreceği, ne zaman ve nasıl biteceğine genetiğimizden ziyade, “yaşam tarzı seçimlerimiz” karar veriyor.
Paylaş