Yaşlılıkta da iyi görebilirsiniz

Yaşlanma etkilerinin ilk görüldüğü organlardan biri de gözlerdir. Ancak iyi beslenip bol omega-3 kazanıyorsanız, çinko, E vitamini, lütein ve diğer antioksidanları bedeninize sık dahil edebiliyorsanız gözleriniz size müteşekkir kalır.

Haberin Devamı

Yaşlılığın her organı etkilediğini daha önce de yazdım ve “bazıları az, bazıları çok, her doku ve organ yaşlanmadan nasibini mutlaka alır” cümlesini sık sık tekrarladım.
Yaşlanma etkilerinin ilk görüldüğü organlardan biri de gözlerdir. Bende de öyle oldu. Ben de bir yıldır okuma gözlüğü kullanmak zorunda kalıyorum, zira göz lenslerimde yaşlanmaya bağlı kırma kusuru (presbiyopi) var.
Yaşlanan gözlerin karşılaştığı tek problem kırma kusuru değil. Örneğin “katarakt” yani göz merceğinin “flu” hale gelip opaklaşması, dolayısıyla görme yeteneğini olumsuz yönde etkilemesi de yaygın bir yaşlılık problemi.
Problem, belli bir noktaya ulaştığında tek çare ameliyatla yıpranmış lensin çıkarılıp yerine yenisinin konması oluyor.
Göz tansiyonu yükselmesi de yaşlılarda sık görülen bir başka göz sorunu. “Glokoma” olarak adlandırılan bu sorunda göz içi sıvılarının dolaşımı bozulup gözün iç basıncı artıyor.
Neticede, görme alanı daralıp görmeyi sağlayan göz bölümü ve göz siniri tahrip oluyor. Bu sorun da ya göz damlalarıyla ya da ameliyatlarla başarılı bir şekilde halledilebilen bir problem.
Yaş biraz daha ilerleyip seksenleri geçtiğinde ise devreye “sarı nokta” hastalığı yani “makula dejenerasyonu” giriyor. Burada biraz problem var. Bu sorunun tedavisinde maalesef yeteri kadar güçlü çözümler hâlâ üretilemedi.
Peki, yaşlılığa bağlı göz sorunları engellenebilir mi? Bir ölçüye kadar önlenebilir. Örneğin siz şeker hastalığı ve hipertansiyondan korunuyorsanız bundan gözleriniz de faydalanır.
İyi beslenip bol bol omega-3 kazanıyorsanız, çinko, E vitamini, lütein ve diğer antioksidanları bedeninize bol ve sık dahil edebiliyorsanız gözleriniz size müteşekkir kalır. Sigara içmemeniz, alkolden uzak durmanız da önemli ayrıntılardır.
Daha çok balık, daha az kırmızı et, zeytinyağı tercihi, daha bol domates, havuç, kayısı, portakal, mandalina, kırmızı, sarı, yeşilbiber, elma yemek de gözlerinizi yaşlanmanın etkilerinden koruyabiliyor, aklınızda olsun.

Haberin Devamı

Yaşlılıkta da iyi görebilirsiniz

Haberin Devamı

BİR ÖNERİ

“Çok şükür” diyebiliyor muyuz

Eğer “her şeye rağmen ve hâlâ” yani ne olursa olsun “çok şükür” diyebiliyorsanız ve tabii ki işiniz gücünüz yolunda, keyfiniz gıcır, hayatınız problemsizken sık sık şükretmeyi becerebiliyorsanız korkmayın ve bu güzel alışkanlığı ısrarla sürdürün.
Çünkü sağlıklı biri olmak da, kendini iyi hissetmek de, mutluluk ve huzura giden yolculuğu keyifle adımlamak da “şükretme” ritüeli ile yakın ilişkili.
Bu sadece benim fikrim değil. Pek çok bilimsel araştırma ile de doğrulanmış bir bilgi.
Unutmayın: Yürekten şükredenler daha az hastalanıyor, hastalıkları çabuk atlatıyor, daha mutlu bir hayat sürüyor.

OKUR SORUSU 

Açlık krizlerinin sebebi ne 

Haberin Devamı

Sorunun geniş açılımı şu: “İki yılda 13 kilo aldım, açlık ve tatlı krizlerinden bunalıyorum. Neredeyse daha sofradan kalkmadan yeniden acıkıyorum. Ne yapmalıyım?”
Açlık krizleri özellikle de tatlı krizleri ve unlu-nişastalı besinlere düşkünlük, fazla insülin üretimi ve neticesinde gelişen insülin direncinin işaretleridir.
İnsülin sisteminiz kilitlenip insülin reseptörleriniz duyarsız hale geldi mi, eğer siz ne kadar yerseniz yiyiniz hücreleriniz “enerji” yani “şeker açlığı” çekmeye devam eder.
Dolayısıyla o hücreler beyninize açlık sinyalleri yollayıp sizi yeniden bir şeyler yemeye, en çok da “tatlı ve unlu” şeyler tüketmeye yönlendirir. Eğer sık acıktığınızı ve/veya tatlı krizleri yaşadığınızı düşünüyorsanız açlık ve tokluk insülin şeker değerlerinizi ölçtürüp insülin direnci sorununuzun olup olmadığını araştırmanızı tavsiye ederim.

Haberin Devamı

KÖTÜ HABER

Çok ilaç içiyoruz

İlaç firmaları satışlardan hâlâ memnun değiller. Türkiye’de kişi başına ilaç tüketim rakamlarının düşük olduğu düşüncesindeler.
Ben farklı düşünüyor ve kişi başına yıllık ilaç tüketimimizin de, ilaç kullanma yanlışlarımızın da çok fazla olduğunu iddia ediyorum.
Rakamlara göre Türkiye’de 2015’te kişi başına 25 kutu ilaç tüketmişiz. Bu rakam çok yüksek. Daha da kötü olan haberse şu: En çok kullandığımız ilaçlar yeniden antibiyotikler. Ağrı kesiciler ve romatizma ilaçları onları izliyor.
Bu bilgiler de antibiyotik kullanımı konusundaki bilgisizliğimiz ve dikkatsizliğimizin sürdüğünü gösteriyor.
Şu bilgiyi lütfen hiç aklınızdan çıkarmayın: İstatistikler, hastanelere -özellikle de acil servislere- müracaat eden her 10 kişiden birinin esas sorununun hastalık değil, yanlış ilaç kullanımı olduğunu gösteriyor.

Haberin Devamı

SAĞLIK ZAPTİYESİ

Arginin protein değil, aminoasit!

Ünlü bir kozmetik firmasının saç ürünü reklâmı hemen her gün argininin bir protein olduğunu söylüyor. Ardından da ekliyor: Argininle daha gür, daha güçlü ve daha çok saça sahip olabilirsiniz! İki bilgi de yanlış.
Arginin bir protein değil, bir aminoasit. Proteinler için yapıtaşı olan bir madde.
İkinci yanlış bilgi de şu: Argininin şampuana eklenmesi halinde saçları beslediğini gösteren ciddi bir bilimsel bulgu yok. En azından o bulguya ben ulaşamadım. Varsa eğer görmek isterim.

OKUR SORUSU

Bitter mi, sütlü

Yanıtım net ve açık: Eğer hedefiniz sağlık yararıysa sütlü değil, bitter çikolatayı tercih edin. Çünkü güçlü antioksidanlar bitter çikolatalarda bulunuyor, sütlü çikolatalarınsa sağlık bakımından pek makbul olmadıkları biliniyor. Kolesterol sorunu olanların, kilo problemi yaşayanların sütlü çikolatalardan uzak durmaları, tercihlerini bitter çikolatalardan yana kullanmaları daha doğru bir seçim. Bitter tercihinizi de günde 20-30 gram ile sınırlamanızı öneririm.

ACİL BİLGİ 

Süklorazda lösemi ve kanser riski olabilir

Sükloraz, “çakma” ya da “yapma” bir şeker. Doğal şekerin (sükroz) yapısı değiştirilip ondan en az 600 defa daha tatlı bir ürün üretilip “tatlandırıcı” olarak piyasaya verilmiş bir tatlandırıcı. Üreticileri diğer tatlandırıcılardan farkının “sağlığa zarar vermemesi” iddiasında.
Oysa İtalya’daki kanser araştırma merkezi Ramazzini Enstitüsü’nün araştırmaları bu bilgiyi doğrulamıyor. Enstitü, 2013’te yaptığı araştırmaya dayanarak bu tatlandırıcının da kanser yapabileceği kanaatine varmıştı.
Şimdi, enstitünün yeni bir araştırması daha yayınlandı. Bu da süklorazın bazı kanserlere ilişkin riski arttırabileceğini gösteriyor.
Kısacası, bu tatlandırıcı da “sakınılması gereken katkı maddeleri” sınıfında değerlendirilmeli. Diğer tatlandırıcılar gibi süklorazın gıdalarda kullanımını olumsuz düşünüyorum.

 

Yazarın Tüm Yazıları