Paylaş
Ben, “Yaşlanmaya karşı bedensel ve ruhsal yönden güçlenmenin yollarını aramakta fayda var” diye düşünenlerdenim. Yaşlanmak önlenemez ve durdurulamaz, ama sağlıklı, huzurlu bir yolculuğa dönüştürülebilir...
HAYATIN sırrı DNA’da gizlidir. Nasıl ve ne kalitede bir hayat süreceğimizi, sağlığımızın nelerden, ne zaman, ne oranda etkileneceğini, büyük ölçüde DNA’mız belirler. DNA’mız genetik mirasımız, yapımız, şifrelerimiz, sessiz ve gizli hazinemiz, “karar vericimiz”dir.
Modern tıp yaptığı çalışmalarla önce DNA’nın yapısını belirleyip, genetik şifreleri çözümledi, sonra da DNA’ya zarar verebilen çevresel nedenlerin adını koydu! Bunlar arasında sigaradan, alkole, güneş ışınlarından trans yağlara, deterjanlardan radyasyona, çok sayıda “suçlu” var. Yaşlanmanın moleküler temelleri de DNA’daki değişimlerle yakından ilişkili. Yaşlanma sürecinde özellikle de hücrelerin enerji üretim santralleri olan mitokondrialardaki DNA’lar önemli işlevler üstlenir. Enerji üretim merkezlerimizin çalışma biçimleri ile hücrelerimizin yaşı, gücü ve istikballerini belirleyen de hücrenin geleceği için karar veren de işte bu DNA’lardır. Mitokondrialar DNA’lar yaşlandıkça biz de yaşlanırız.
Yaşayan her şey yaşlanır
Peki, o zaman, “mitokondrial DNA’larımızı koruyarak hayatımızı uzatamaz mıyız?” ya da “Yaşlanma durdurulabilir mi?”. Bunlar, bana en sık yöneltilen sorulardır.
Bir kere önce şuna inanmanız gerekiyor: Yaşayan her şey mutlaka yaşlanır! “Evrendeki her nesne her canlı gibi insanlar da mutlaka yaşlanır”. Tüm canlılar gibi biz insanlar için de “yaşlanmak doğal, içten gelen, beklenen, fizyolojik bir süreç”tir. Zamanı gelince hepimiz yaşlanmanın belirtilerini beden ve ruhumuzda hissedecek ve hepimiz mutlaka yaşlanacak, yaşlanma ile ilgili değişimlerle yüz yüze gelip, yaşlılık ile tanışacağız. Bu değişimlerin hepsi ve “yaşlanma” hadisesinin kendisi, tıpkı “ergenlik dönemi” gibi olağan karşılanmalı ama süreç asla kendi haline yani oluruna da bırakılmamalıdır. Hele hele onu hızlandıracak, doğal gidişini bozacak yanlışlardan uzak durmak lazımdır. Ben, bununla da yetinmeyip, “yaşlanmaya karşı bedensel ve ruhsal yönden güçlenmenin yollarını aramakta da fayda var” diye düşünenlerdenim. Yaşlanmak önlenemez ve durdurulamaz ama sağlıklı, güçlü, huzurlu ve keyifli bir yolculuğa da çevrilebilir bence.
Amaç: Hoş bir seda bırakmak
ŞU noktayı da lütfen unutmayın: “İyi yaşlanmak” tıpkı “iyi yaşamak” gibi edinilmesi gereken, “öğrenilmesi gereken bir süreç” ve bir “sanat”tır. Yaşamınıza değer katan güzel ve kalıcı şeyler üretmeye devam eder, kendiniz, aileniz, dostlarını, iş arkadaşlarınız/işiniz, mesleğiniz, semtiniz, şehriniz ve ülkenize iyi ve güzel şeyler verebilirseniz yaşınız ne olursa olsun genç, dinç ve zinde kalırsınız. Yaşlanma sürecini önce hücrelerinizden alır, nüfus cüzdanınıza bırakırsınız. Sonrasında da “gök kubbede hoş bir seda” olarak kalır, sonsuza dek hatırlanırsınız...
Uğur Dündar’a kulak verin
BİRKAÇ yıl önce yayınlanan “Yaşam Reçeteleri” isimli kitabıma (*) yazdığı önsözde sevgili Uğur Dündar bakın nelerin altını çizmiş: “Sağlıklı, başarılı ve mutlu insanlar genellikle güzel yaşıyor ve güzel yaşlanıyor… Sağlıklı bir kişi başarıyı, mutluluğu, dolayısıyla güzel bir yaşamı yakalanma şansına daha çok sahip oluyor... Güzel yaşayan güzel yaşlanır!” (*) YAŞAM REÇETELERİ/DOĞAN KİTAP/2008-İSTANBUL
Altına imzamı atarım
Bu cümlelerin hepsinin altına imzamı ben de tereddütsüz atarım. Güzel ve kaliteli yaşayanlar kesinlikle daha iyi yaşlanır ve bu işin (kaliteli, iyi, güzel bir hayatın) paradan puldan çok sağlık ve huzurla ilgisi vardır. Özellikle yaşlanmayla kavga etmeyen ama tedbirini de alanlar yaşlılık sorunlarıyla daha az karşılaşır. Onların çoğu zaten “yaşlanmaya bir bilgelik, mükemmele yolculuk, zarafet ve ustalık dönemi” gibi bakan insanlardır.
Kavga yok!
YAŞLANMAYI iyileştirici işleri sakin, akılcı, bilimsel ve abartmadan ve doğal yollarla yapmak gerekiyor. Yaşlanma süreci ile kavga etmek yapabileceğimiz en büyük yanlışlardan biridir. Yaşlanmaktan korkmamalı, sorunsuz yaşlanmanın, yaşlanırken de yaşam kalitemizi korumanın zinde, bilge, mutlu ve huzurlu bir yaşlı olmanın yollarını aramalıyız. Zamanı gelince hepimizin kapısını tıklatacak olan sona, huzur içinde ulaşana kadar sağlam kalmaya, dik durmaya, kendimize ve başkalarına da yük olmamaya çalışmalıyız.
Yaşlanmanın 10 işareti
TIBBİ yönden baktığınızda yaşlandığınızı gösteren pek çok işaret var. Tansiyonunuzun, şekerinizin, kolesterolünüzün yükselmesi, belleğinizin zayıflaması, böbreğinizin zararlı maddeleri süzme, akciğerlerinizin oksijeni emme, kalbinizin temiz kanı pompalama gücü siz yaşlandıkça yavaş yavaş azalır. Kas ve kemik kütleniz küçülüp, yağ kütleniz artar. Uyku süreniz kısalır, uyku kaliteniz bozulur. Öyle ya da böyle cinsel arzular düşer. Daha çabuk yorulmaya başlarsınız. Bütün bunlar bildiğimiz şeyler...
Yaşlanmanın başka işaretleri de var ve biz onların çoğunun farkında bile varmıyoruz. İsterseniz onları da yeniden bir hatırlayalım:
Eskisinden daha sık doktora gidiyor, check-up aralıklarınızı sıklaştırıyorsanız,
Arkadaşlarınızın (ve kendinizin) serveti ve sosyal statüsünden çok kolesterolünü, şekerini, kalp sorunlarını merak etmeye başlıyorsanız,
Sağlıkla ilişkili haberlere daha çok kulak kabartıyorsanız,
Arkadaş toplantılarında “seyahatlerde gidilecek en güzel oteller, yemek yenilecek en iyi restoranlar, en iyi terziler en güzel kıyafetler” yerine kolesterol, şeker, tansiyon yüksekliği, kalp krizi, bellek kaybı ile ilgili sohbetler yapıyorsanız,
Eski aşklarınız ve gençliğinizdeki güçlü cinsel yaşamınızdan çok sık söz ediyor, bunları anlatırken de herkesin hala büyük bir merakla sizi dinlediğini sanıyorsanız,
Yeni bir otomobil alırken spor modellere ve kırmızı renklilere ilgi duyuyorsanız,
Televizyonda daha akşam haberlerini izlerken bile uyukluyorsanız,
Yalnızlık duygusu beyninizi kemirmeye başlamışsa,
Amca, teyze, dayı, hala hele hele dede sözcüklerinden hoşlanmaya başladıysanız,
Önümde kaç güzel, kaç sağlıklı ilkbahar kaldı diye düşünüyorsanız, yaşlanma sürecine girdiğinizden emin olabilirsiniz.
Paylaş