Paylaş
Geçen hafta da yazdım. Tuz tüketimi konusu önemlidir. Ayrıca insanlık tarihinin bir bölümü tuz kavgalarının yol açtığı savaşların da tarihi gibidir. Dahası bugün İngilizce’de maaş anlamına gelen “salary” sözcüğü bile tuzdan türetilmiştir. Çünkü Romalılar o zamanlar için bulunması oldukça zor ve çok değerli bir madde olan tuza o kadar çok değer vermişlerdir ki askerlerine tuz satın alabilmeleri için “salarium” adı altında özel izinler ve ayrıcalıklar tanımışlardır.
Geçelim “tuz-sağlık” ilişkisine. Tuz yalnızca ağız tadımız değil, bedenimiz için de önemlidir. Çünkü tuzdaki sodyumu yeteri kadar kazanamazsak sağlığımız bozulur. Yeteri kadar sodyum olmadan ne sinir hücrelerimiz ile elektrik sinyallerini üretebilir, ne kaslarımız düzgün çalışıp beden sıvımızın dengesi korunabilir.
TAT İÇİN DE TUZ YİYORUZ
Kısacası tuz olmadan olmaz. Dahası yiyip içtiklerimizin sadece tuzu değil, tadı da bozulur. Tuz damağınıza sadece “tuz tadı” olarak bilinen temel tatlardan birini sağlamaz. Diğer tatlarla ilgili algılarınızı da değiştirir.
Mesela mı? Mesela tuz yiyeceklerin acılığını azaltır, tatlılığını kuvvetlendirir. Zaten bu nedenle de yediğiniz çikolatalı pastaların, hatta reçellerin bile içinde tuz vardır. Ayrıca tuzun içindeki sodyumun gücü nedeniyle gıdaların çoğuna bozulmalarını önlemek için de tuz eklenir. Yani tuz yalnızca tadı için değil, koruyucu değeri için de beslenme alanında bir “vazgeçilmezdir”.
Tuz eklenmiş gıdaların içinde mikropların üreme ihtimalleri azalır, dolayısıyla o gıdaların bozulmaları da gecikir. Eskilerin yaralarda mikrop üremesini engellemek amacıyla üzerine tuz eklemeleri biraz da bu yüzdendir.
“Yaraya tuz basmak” biraz can yakar ama az da olsa işe yarar. Ne var ki bütün bunlar daha önce de belirttiğim gibi bizim tuzdan keyfimizce faydalanabileceğimiz anlamına gelmez. Hele hele “tuza hassas bir hipertansiyon hastası” iseniz tüketeceğiniz tuz miktarını mutlaka ama mutlaka sınırlamanız gerekir. Prensip olarak da günlük tuz tüketiminizi 6 gram civarında tutunuz.
BİR ÖNERİ
Tuzlukları kaldıralım
Bana sorarsanız bir kere sofralardaki tuzlukların hemen hepsini kaldırın ve evde pişirdiğiniz yemeklerin içine çok fazla tuz eklememeye bakınız. Rafine tuzlardan ziyade deniz tuzu veya kaya tuzu olarak da bilinen doğal tuzları kullanınız. Bunun için himalaya tuzu adı altında satılan pahalı tuzlara yönelmeniz filan gerekmez. Himalayadan gelen tuzun daha iyisi bizim Çorum’daki kaya tuzu yataklarında bol bol var.
Ayrıca şunu da unutmayın: Besin endüstrisi yiyip içtiğiniz hemen her şeyin içine “turşudan zeytine, krik kraktan ekmeğe, dondurulmuş besinlerden reçele, sosisten sucuğa, pizzadan bisküviye” kadar hemen her şeye zaten ya tuzu -sodyum klorür- ya da içinde sodyum bulunan koruyucu maddeleri –mesela sodyum benzuat- zaten ekliyor. Yani sofranızdaki tuzu biraz kısmanız ondan mahrum olmanız anlamına da gelmiyor.
BİR UYARI
Okul mönülerine dikkat
Yeri gelmişken bir iki noktanın daha altını çizelim: Bizim fırın ekmeklerinde –beyaz ekmek- çok yüksek oranda tuz var, bu konunun mutlaka ama mutlaka incelenmesi lazım. Özellikle okul kantinlerinde satılan yiyeceklerdeki tuz miktarlarının düşürülmesinin önemli olduğu kanaatindeyim. Tansiyonu olan herkesin tuz konusunda dikkatli olması şart. Kalp yetmezliği, böbrek yetmezliği gibi organ yetmezliği olanların da bu konuda nasıl bir strateji izleyeceklerini doktorlarıyla konuşmaları gerekiyor. Kısacası tuz konusunda da dikkatli olun.
NOT ALIN
Prostat kanserinin işaretleri
Prostat kanserinde aile öyküsü çok önemlidir. Ürologlar birinci dereceden akrabasında yani babası veya erkek kardeşinde prostat kanseri bulunan bir erkeğin bu hastalığa yakalanma olasılığının 2-3 kat arttığını belirtiyor.
Her erkeğin elli yaş sonrasında yılda bir kez prostat muayenesinden geçmesi gerekiyor. Özellikle idrar akımında azalma, sık idrara gitme, idrarda kanama, yanma şikayeti olanların, idrar kaçırmaktan idrar torbasını yeteri kadar boşaltamamaktan kasık ağrısı ve iktidarsızlık sorunu olanların bu konuda daha duyarlı olmaları gerekiyor.
DR. EVREN ALTINER
Paylaş