Paylaş
Vegan beslenme konusunu en çok ciddiye alan hekimlerden biri Kardiyolog Dr. Murat Kınıkoğlu. Dr. Kınıkoğlu yıllardır zaten sebze ağırlıklı besleniyordu. Son yıllarda tam bir vegan oldu.
Yetinmedi, vegan beslenme konusunda bir kitap bile yazdı (Vegan Beslenme/Dr. Murat Kınıkoğlu/Oğlak Yayıncılık). Son yıllarda birbiri ardına piyasaya sürülen ve çoğunun arkasında en ufak bir bilimsel destek dahi bulunmayan “beslenme tavsiyeleri” içerikli kitaplar dikkate alındığında, Dr. Kınıkoğlu’nun kitabı oldukça farklı ve değerli. Bugün kendisinin de iznini alarak o kitaptan bazı bölümleri sizinle paylaşmak istedim. Buyurun...
KALP KRiZi RiSKiNiZi SIFIRLAYABiLiRSiNiZ
Kalp damar tıkanıklığında sigara, tansiyon yüksekliği gibi risk faktörleri bile beslenmeden sonra gelir. Beslenmeye bu kadar önem vermemin nedeni insülin direnci, şeker hastalığı, kolesterol, tansiyon yüksekliği gibi diğer pek çok risk faktörünün asıl nedeni olmasıdır.
Az yağlı bitkisel beslenme uygulayarak kalp krizi riskinizi sıfırlayabilirsiniz. Başta kırmızı et olmak üzere hayvansal proteinler ise kolesterolü, şeker ve kan demir seviyesini yükselterek kalp krizi riskini artırır.
292 bin kişinin 10 yıl süre ile takip edildiği bir çalışma, kırmızı ette bulunan demir molekülünün kalp krizi riskini yüzde 57 artırdığını gösterdi.
Aslında demir yalnız kırmızı ette değil, bitkilerde de vardır. Ancak bitkisel demir, kalp krizini artırmaz. Kırmızı etten emilen demir, kolesterolün oksidasyonuyla damar çeperinde plakların oluşumuna katkıda bulunur.
Sigara içmeyen, fiziksel olarak aktif bir yaşam süren ve “az yağlı bitkisel beslenen” bir insanda şeker hastalığı da, damar tıkanıklığı da ortaya çıkmaz.
BESLENME GENETiK MiRASTAN DAHA ÖNEMLiDiR
Anne, baba ya da kardeşlerde kalp krizi olması, o kişinin mutlaka kalp hastası olacağı anlamına gelmez, genetik yapıdan daha önemli olan kişinin nasıl beslendiğidir. Aynı şey kolesterol yüksekliği için de geçerlidir. Kolesterol 250 ml/dl olan birinin “Doktor bey, benim kolesterol genetik, bizim ailede herkesin kolesterolü yüksek” diyerek kaderine razı oması yanlıştır.
Bu tip vakaların çoğunda sorun genetik yapı değil, tüm ailenin aynı şekilde beslenmesidir. Hepimiz biliyoruz ki evden ayrılan gençler de anne-babalarınınkine benzer bir beslenme şekline devam ederler.
Ailesel kolesterol yüksekliği (familyal hiperkolesterolemi) dediğimiz gerçek genetik kolesterol yüksekliği toplumun binde üç gibi çok küçük bir kesiminde görülür. Bu kişilerin kolesterol değerleri her zaman 310 mg/dl üzerinde olup 600 mg/dl.yi geçen değerler bile görülebilir.
Diyet yapmak bu kişilerin kalp krizi geçirme riskini azaltmakla birlikte tam olarak sıfırlamaz, bu yüzden az yağlı vegan beslenme ile birlikte kolesterol ilacı almaları gerekir.
DARALMIŞ DAMARLAR DİYETLE AÇILIR MI?
Evet, açılır... Modern tıp çok uzun yıllar boyunca tıkalı damarları açmanın bir yolunu bulmaya çalıştı. Önce statin grubu kolesterol ilaçları denendi. Yüksek doz ilaç uygulaması damarları açmadığı gibi ağır yan etkilerle birlikte ölüm oranını daha da artırdı.
Ucunda hızla dönen zımparalı bir kateterle damarı törpüleme metodu ilk anda başarılı olduysa da yıpranan damarların kısa sürede tıkanması bu metodun da terk edilmesine neden oldu.
Oysa kalp damarlarını açmak için ne ilaca, ne anjiyografik uygulamalara gerek var, yalnızca diyet ve gerektiği kadar ilaç kullanılarak damarlardaki tıkanıklığın açılabileceğini artık biliyoruz. Az yağlı bitkisel beslenme, kalp-damar hastalıklarının tedavisinde yeni bir çığır açmıştır.
CiDDi DARLIK YAPMAYAN PLAKLAR ÖNEMLi Mi?
Damar içindeki plaklar lümenin yüzde 50’sinden fazlasını daraltıyorsa, bunlara “obstrüktif” yani “tıkayıcı” damar plağı diyoruz. Yüzde 30-50 civarındaki darlıklara da “non-obstrüktif” yani “tıkayıcı olmayan darlıklar” denir.
Koroner damarın içindeki plakların hastaya bir şikayet vermesi, örneğin göğüs ağrısı yapması için damar boşluğunu yaklaşık yüzde 60 daraltması ya da birkaç damarda birden plak olması gerekir.
Müdahale (stent ya da bypass) yalnızca tıkayıcı darlıklara yapılır.
Kalp damarında yüzde 50’nin altında darlık olan hastalara müdahale yapılamayacağı için “Merak etmeyin, damarlarınızda ciddi bir tıkanıklık yok” deniyor. Oysa bu plaklar patlamaya hazır el bombaları gibidir ve hastanın hayatı açısından çok daha büyük risk teşkil ederler.
Damar içindeki plakların yüzeyi koruyucu bir tabaka ile kaplıdır. Fazla sayıda plak olması, plakların üzerindeki koruyucu tabakanın ince olması (ki biz buna yumuşak-hassas plak adını veriyoruz) yırtılma/kopma riskini artırır. Ağır kaldırma, koşma ya da aniden kötü bir haber alma gibi fiziksel/duygusal bir yüklenme veya ağır bir yemekteki toksik maddeler, plağı bir anda yırtabilir.
Yırtığın üzerine hücum eden kan hücreleri trombüs adını verdiğimiz pıhtıyı oluşturarak damarı tıkar.
Hasta göğüs bölgesinde baskı ya da yanma hisseder, soğuk soğuk terler, çoğu vakada bu belirtilerle birlikte bulantı, hatta kusma olur.
Koroner anjiyografi yapılan 41 bin kişinin takip edildiği bir çalışmada, kalp damarlarında yüzde 50’nin altında darlık olmasının kalp krizi ve ölüm riskini yüzde 28-44 artırdığı gösterilmiştir.
Plakların önemi konusunda uyarılmayan hastalar, eski yaşam tarzlarına, kötü beslenme alışkanlıklarına devam ederler. Oysa bu aşamada az yağlı vegan beslenme sistemine geçerek gelecekte kalp krizi riskini engelleyebilirler.
BiTKiSEL BESLEN, FELÇ GEÇiRME
İnme (felç) en sık ölüme neden olan üç hastalıktan biridir ve bir damar hastalığıdır. Yağlanan beyin damarlarının kireçlenerek pıhtı ile tıkanması ya da kalitesini kaybetmiş olan damarların kanayarak etrafındaki beyin dokusuna zarar vermesi söz konusudur. Felç geçiren her 12 hastadan biri, bir süre sonra ikinci bir atak daha geçirir. Ağır bir atak geçiren her dört hastadan biri sonraki yıl içinde hayatını kaybeder. Güney Carolina’da yapılan bir araştırmaya göre felç geçiren kişilerin takip eden dört yıl içerisinde yeni bir felç ya da kalp krizinden ölüm riski yüzde 53’tür. Felç riskini azaltmanın yolu “az yağlı bitkisel beslenme”den geçer.
Bitkisel beslenme felcin risk faktörleri olarak bildiğimiz kolesterol, tansiyon ve şeker yüksekliğini engeller. Ve felç oluşumunda klasik batı tipi bir beslenmeye göre yüzde 60’a varan bir oranda korunma sağlar.
BİTKİSEL BESLEN BUNAMAYI ENGELLE!
Şahsen gelecekle ilgili en büyük sağlık endişem, zihin fonksiyonlarımın gerilemesidir. Freud, “Hayat sevmek ve çalışmak”tan ibarettir der; takdir edersiniz ki sağlıklı bir beyin olmazsa ikisi de olmaz.
Beyin dokusunun vücudumuzdaki diğer organlardan daha hızlı eskimesine -bozulmasına “bunama” diyoruz. Bunama beynin yaşlanması değil, bir hastalıktır. İnsanlar bir günde bunamaz, hastalık aşama aşama, yavaş yavaş gelir. O kadar sinsidir ki çoğu zaman teşhis koymakta zorlanırız.
Bunama deyince aklımıza ilk olarak Alzheimer hastalığının gelmesi normaldir. Tıp bilimi bu hastalığın tedavisinde ne yazık ki ciddi bir ilerleme sağlayamadı. Alzheimer dışında bunamanın en büyük nedeni beynin küçük damarlarının tıkanmasıdır.
Beynin büyük damarlarındaki tıkanmanın felce neden olduğunu biliyoruz. Peki, küçük damarlar tıkanınca ne oluyor? Maalesef onları pek fark etmiyoruz, biraz başımız ağrıyor, zaman içinde beynin genel kalitesi bozuluyor ve multi-infarct dementia tablosuna bağlı “bunama” ortaya çıkıyor. İşin kötü tarafı beyin bu hale geldikten sonra bir daha geri dönüş, iyileşme söz konusu değil.
Paylaş