Hıncal Uluç, Michael Jackson’ın doktoru Arnold Klein’in söylediği bir cümleyi cımbızla çekip gözümüze soktu. İyi de yaptı: “Bu ülkede çok zenginler, çok şöhretliler ve çok fakirler en kötü tıbbi tedavi görenlerdir.”
Cümlenin altına ben de imzamı atarım. Bu durumun sadece Amerika’ya özgü olduğunu da düşünmüyorum. Bizde ve bütün dünyada “parası çok, şöhreti fazla, nüfuzu güçlü olanlar tıpkı fakir vatandaşlar gibi kötü tıbbi tedavileri görmeye en güçlü adaylar!” Zengin, şöhretli ve güçlü kişilerin sağlık ve hastalık hali söz konusu olduğunda bazı sorunlarla daha sık karşılaşmalarının nedeni yalnız imkânlarının fazlalığı nedeniyle her ilaca, her doktora, her hastaneye kolayca ulaşmaları da değil. Başka nedenler de var...
İŞLERİ KOLAY DEĞİL
Mesela zengin, şöhretli ve güçlüyseniz gittiğiniz her kurumda sağlık sorunlarınızın gereğinden fazla büyütülebilme ihtimali daha fazla. Muhtemelen daha çok tetkikten geçecek, daha çok teşhis makinesine girip çıkacak, daha çok analiz numunesi alınacak. Hatta kolunuza hemen bir serum takılacak, gerekmediği halde ameliyat bile olacaksınız. Tıp alanı da endüstrileştiğinden “tanıtım ve halkla ilişkiler” çok önemli hale geldiğinden sağlık sorununuzun ve tedavinizin o kişi ya da kurum tarafından üstlenildiğinin duyurulması için gereksiz yere hastanede birkaç gün fazladan yatmaya da razı olmalısınız. İşin bir başka yanı da güç, kuvvet, para ve şöhretinizin yarattığı tedirginlik. Sağlık sorununuzun tanı ve tedavisini üstlenenler en ufak bir tıbbi sorunu atlamaktan (hata yapmaktan ve problem çıkmasından) çekinecekler, işlerini sağlama almaya çalışacaklar. Bütün bunlar daha çok tetkik, daha çok konsültasyon ve bazen de daha fazla karmaşa, çok ama son derece basit bazı ayrıntıların gözden kaçması anlamına da gelmektedir. Kısacası Hıncal Bey’in dediği gibi sağlık işinde de “şöhretin bedeli var”. Ünlü, güçlü, zengin ve şöhretli biri olmak her zaman en iyi tedavileri alma avantajını sağlamayabiliyor.
Tüylenme sorununun en iyi çözümü ilaç mı, lazer mi?
Tüylenme son zamanlarda daha sık karşılaşılan bir kadın sağlığı sorunu. Arkasında yumurtalık, böbreküstü ve hipofiz bezi ile ilgili bazı hormonal dengesizlikler yatabiliyor. Örneğin genç kız ve kadınlarda daha sık görülen polikistik over sendromunda tüylenme enzim eksikliklerine bağlı hormonal dengesizlikler sonucu da tüylenme ortaya çıkabiliyor. Ayrıca birçok hastada tüylenmenin belirli bir nedeni bulunamıyor. Bunlardan genetik faktörler sorumlu tutuluyor. Tedavi tabiî ki öncelikle nedene yönelik bir planlama içermeli. Ayrıca lazer ve benzeri kozmetik uygulamalardan, basit yöntemlerden (ağda) istifade edilmeli. Tüyleri tıraş etmek son derece yanlış. Tedavide hormon karışımları, idrar söktürücü bazı ilaçlar ve değişik kimyasallar kullanılabiliyor. Fazla kiloları vermek de tedavinin bir parçası olarak görülüyor. Her tüylenme olgusunun bir iç hastalıkları ya da endokrinolog tarafından hormonal denetimden geçirilmesi, lazer uygulamasının ise yalnızca dermatologlar tarafından yapılması öneriliyor.
Guatr hastasıyım nasıl beslenmeliyim?
Tiroit bezi hastalığı olanların yeteri kadar sebze, meyve ve kaliteli proteinler yemeleri gerekiyor. Soya fasulyesinin guatr yapıcı bir etkisi yok ama iyot eksikliği olanların soya ürünlerini fazla yememeleri tavsiye ediliyor. Kafein ve alkol tiroit bezi fonksiyonlarını olumsuz yönde etkiliyor. Selenyumdan zengin besinler ise özellikle tavsiye ediliyor. Bilhassa selenyum düşüklüğünüz de varsa ceviz, balık, et, kepekli ekmek, kabuklu deniz ürünleri, süt ürünleri ve yumurta sık yenmesi gereken besinler. Çinkodan zengin besinleri daha fazla yemekte de fayda var: Süt ürünleri, tam tahıllar, bakliyat grubu besinler, ayçiçeği çekirdeği, kabak çekirdeği, sığır ve kuzu eti çinkodan zengin yiyeceklerdir. İyotlu tuz kullanmak, su ve besinlerinde iyodu az olan ülkemiz için guatr hastalığını önlemede önemli bir faktör. Bununla birlikte bazı tiroit hastalarının iyottan zengin tuz kullanmaları hipertiroidiye yol açabiliyor. Özellikle tiroit bezi az çalışan (hipotiroidi) kişilerin, Haşimato hastalarının iyotlu tuz tüketirken dikkatli olmaları gerek.
Tatlı krizleri ile nasıl mücadele edilecek?
Kan şekeriniz birden bire ve önemli oranda düşerse hücreleriniz beyninize gönderdiği emirlerle sizi şeker, şekerleme, tatlı, çikolata ve benzeri şeyleri tüketmeye zorlar. Bu durum bazen dramatikleşip krize bile dönüşebilir. Yani tam bir “tatlı canavarı”na dönüşebilirsiniz. Söz konusu krizlere orta yaşlı kadınlarda daha sık rastlandığı biliniyor. Bu krizlerin kilo yönetimini güçleştirdiği, yorgunluk nöbetlerini tetiklediği, depresyon, stres ve benzeri kötü duyguları ön plana çıkarabildiği de doğru. Dengesiz beslenenler, öğün atlayanlar, kahvaltı yapmayanlar ve aşırı tatlı, unlu, nişastalı gıdaları abartanlarda tatlı krizlerine daha sık rastlanıyor. Hipoglisemi-tatlı krizi nöbetlerinin arkasında çoğu zaman genetik, zaman zaman da hormonal faktörler saptanıyor. Eğer böyle bir probleminiz varsa insülin direnci ve hipoglisemi ile ilgili bazı araştırmaları yaptırmanızda fayda var.
Anti-aging erzak dolabınızda neler olmalı?
Ucuz ve etkili çözümlerin başında daha çok karpuz ve domates tüketmek geliyor. Karpuz ve domatesteki kırmızı mucize likopen bildiğiniz gibi yalnızca meme, prostat ve kalın bağırsak kanserinden, kalp damar hastalığından korumuyor. Bu güçlü antioksidan sizi, yaz aylarında güneş ışınlarının yaşlandırıcı etkilerinden koruyor. Her gün bir veya iki domatesi ateşte hafifçe pişirerek yemeyi ihmal etmeyin. Menülerinizde domates soslu makarnaya, domates çorbasına, ketçapa daha fazla yer vermeyi de unutmayın. Anti-aging dolabınızda kayısı ve şeftaliye de yer açın. Sabah kahvaltılarınıza da yeşilbiberi, salatalığı ve yoğurdu da eklemenizi öneriyorum. Doğal yoğurt kahvaltı seçeneği olarak peynire iyi bir alternatif olabilir.
Adrenal yorgunluk ne anlama geliyor?
Yorgunluk günümüzün en yaygın sorunlarından biri. Bu soruna böbreküstü bezi yetmezliği olanlarda daha sık rastlanıyor. Addison hastalığı olarak bilinen bu sağlık sorununu oluşmadan önce, yani böbreküstü bezlerinin hafif düzeyde yetmezlik gösterdiği bazı dönemlerde “adrenal yorgunluk” deyimi kullanılabiliyor. Bu kişilerin bazı ortak şikâyetleri var: Kilo almak, hipoglisemi atakları, ödem, şişkinlik, kolit benzeri yakınmalar, uyku sorunları, depresyona eğilim hali, tekrarlayan kas ve eklem ağrıları ve tabiî ki yorgunluk. Bir tıbbi tanıdan çok, “durum özetleme” gibi kabul edilen adrenal yorgunluk konusu son zamanlarda gittikçe popüler hale geldi. Bu konuyu daha sonraki yazılarımızda sık sık işleyeceğiz.
Kolesterolümü nasıl dengeleyeceğim?
Kolesterol dengeniz bozuksa koroner kalp hastalığına yakalanma ihtimaliniz artıyor. Ayrıca beyin damarlarınızdan böbrek damarlarınıza, bellek gücünüzden cinsel yaşamınıza kadar pek çok fonksiyonunuz bu durumdan etkileniyor. Özellikle LDL kolesterolünüz, yani kötü kolesterolünüz yüksek, iyi kolesterol HDL’niz azsa kalp krizi riskiniz artıyor. Bu nedenle toplam kan kolesterolü yanında, iyi ve kötü kolesterol değerlerinizi de öğrenmeniz lazım. Gelelim neler yapılabileceğine... LDL kolesterolü azaltmak için toplam yağ tüketiminizi azaltın. Özellikle doymuş yağları ve doymuş yağlardan zengin bitkisel yağları (palmiye yağı, Hindistan cevizi yağı, kakao yağı) daha az tüketin. Kolesterolden zengin yiyecekleri de az yiyin. Posası bol besinlere (sebze ve meyve) ağırlık verin.