Paylaş
Kalbimiz hiç ara vermeden 24 saat güm güm çarpıyor. Akciğerimiz biz uykudayken bile nefes alıp veriyor. Beynimiz için de durum aynı, her gün milyonlarca bilgiyi depoluyor ya da bize hatırlatıyor, ayrıca tonla mekanik fonksiyonun emirlerini verip algılarını yönetiyor. Dahası gece uykudayken bile rüya, hafıza, gündüz öğrendiklerimizi işleme gibi pek çok faaliyetine devam ediyor ve hiç ara vermiyor. Yürürken kaslarımızda, sindirim süresince bağırsaklarımız ve karaciğerimizde, idrar süzerken böbreklerimizde müthiş metabolik faaliyetler oluyor. Ve bunların hepsi için de sürekli enerjiye ihtiyacımız var.
Enerjiyi yiyip içtiğimiz gıdaları bedenimizde yakarak üretiyoruz ve biz de bir tür makine gibiyiz. Yakıt alıyor, o yakıttan enerji oluşturuyoruz. Peki, bu enerji oluşumu sürecinde ortaya çıkan “atık ürünler” ne oluyor? Biriken toksinler ne yapıyor ve o toksinlerden arınmak yani detoks yapmak neden zorunlu bir sağlık prensibi?
Toksin çöplüğü olmayın
Toksinlerin bedenimizden uzaklaştırılması konusu çok önemli. Çünkü hem yiyip içtiklerimizin yapısı ve içerikleri zehirli toksinler meydana getirmeye müsait hale geliyor, hem de bedenimiz sigara, alkol, egzoz gazları, hava kirliliği, yiyecek ve içeceklerdeki kimyasal maddelerle birer kimyasal çöplüğe dönüşüyor. Peki, bu atıkları atma işini düzgün ve düzenli becerebiliyor muyuz?
İşte bu soru çok mühim ve yanıtı net değil. En temiz ve kaliteli gıdalarla beslendiğiniz zaman bile kazandığınız kalorilerin atıklarını atmakta zorlanabiliyorsunuz. Mesela günlük kalori tüketiminizin büyükçe bir bölümünü karbonhidratlardan kazandığınızda bunları karbondioksite dönüştürüp nefesle uzaklaştırabiliyorsunuz. Ancak bedeninize fazla miktarda protein ve yağ yüklediğinizde ortaya çıkabilecek toksik maddeleri etkisizleştirmekse bu kadar kolay olmuyor. Kalıntı maddeler, çöpler bazı sağlık sorunlarına sebep oluyor.
İşte bu nedenle detoksun, toksinlerden arınma işinin hayatın ayrılmaz bir parçası haline gelmesi lazım. Doğal detoks sistemlerimiz yeterli durumda. Ama bu sistemleri güçlendirmekte fayda var.
Zerdeçal nasıl tüketilmeli
Baharat mucizesi zerdeçalın sağlık marifetlerinden daha fazla yararlanmayı düşünüyorsanız, saf ve doğal zerdeçalı, hazır zerdeçal tabletlerine tercih edin. Makul doz taze zerdeçal kökü için yarım santimlik bir parça yetiyor. Bunun eş değeri ise dörtte bir çay kaşığı toz zerdeçal.
Zerdeçaldan faydalanırken dikkat edilmesi gereken başka ayrıntılar da var: Pişmiş zerdeçal pişmemişten, sıcak zerdeçal soğuk zerdeçaldan çok daha etkili. Aslında her defasında zerdeçalı çiğ ya da pişmiş halde yemek de doğru değil, değişim yapmak daha doğru. Zira, pişmiş zerdeçalın kanseri önleme gücü, çiğ zerdeçalın ise iltihap önleme gücü daha fazla.
Hangi tarçın?
Tarçın özellikle kan şekeri ayarına sağladığı destek nedeniyle popüler baharatlardan biri.
Ama içindeki “kanı incelten” yani kanamalara yol açabilen kumarin maddesi nedeniyle dikkatle kullanılması lazım. Piyasada satılan tarçınların kökeni ya Çin tarçını ya da Seylan tarçını. Kanı incelten kumarinin miktarı Çin tarçınında yüzde 1 civarında, Seylan tarçınında ise yüzde 0.004 kumarin var.
Yüksek dozda Çin tarçını bu nedenle riskli. Çin tarçını kullanmak yerine biraz daha pahalı olan Seylan tarçınını tercih etmek daha doğru. Kısacası, eğer şeker hastalığına destek amacıyla ya da başka bir nedenle tedaviye ek olarak yüksek dozlarda kullanılacaksa (örneğin 1-2 gram ve fazlası) Çin değil, Seylan tarçınını tercih etmeniz lazım.
Sarımsak mı soğan mı
Sarımsak da soğan da son zamanların rağbet gören baharatları ya da çeşnileri. Sarımsak alisin zengini bir çeşni. Eskiden beri mikropları öldürdüğü, mantar üremesini baskıladığı, iltihapları kontrol altına almayı kolaylaştırdığı, sindirimi hazmı destekleyip dolaşım sistemini takviye ettiği hep söylene gelir.
Özellikle tansiyon düşürmede, kanın akışkanlığını artırarak kanın pıhtılaşmasını engellemede, kötü kolesterolü azaltıp iyi kolesterolü artırıp damar sertliğini önlemede etkili olduğunun anlaşılması, son dönemlerde popülerliğini tavan yaptırdı.
Ne var ki tansiyon düşürmek için de kolesterolü dengelemek, pıhtılaşmayı engellemek için de çok sayıda sarımsak tüketmeniz lazım. Bu da neticede pek de hoş olmayan kokusuna razı olmanızı zorunlu hale getiriyor. Özetle, sarımsağı düzenli ve makul miktarda tüketmek, mümkünse tazesini tercih etmek, diş sarımsağı da ezerek besinlere eklemek daha mantıklı görünüyor.
Soğana gelince... O da sarımsakla alınan hatta akraba sayılan bir çeşni. Onun da içinde kuersetin gibi çok güçlü bir antioksidan, etkin bir probiyotik yapılanma ve kırmızısında bol miktarda antosiyanin grubu maddeler var. Selenyum zengini bir besin olduğunu da unutmayın.
Paylaş